menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tilbe Saran: ‘Afife’, gölgesine saklanan değil, kuvvetli bir ışık gibi dönemi kulağımıza fısıldayan rüyaya dönüştü

20 1
29.01.2025

Diğer

29 Ocak 2025

Tilbe Saran

Tilbe Saran; muazzam aurası, emsalsiz oyunculuğu, seslendirme sanatına bilgi, tecrübe, derinlik ve diksiyonuyla standart kazandıran ve her daim üreten yürekli bir sanatçı. Suya sabuna dokunan bir insan, hayvan ve doğa hakları savunucusu... Öğrencilerinin elinden tutan, koruyan kollayan, onlara alan açan idealist bir eğitmen. Kocaman gülen gözleriyle bu dünyaya açılan bir güneş adeta… Ve ne kadar övsen yetersiz kalınacak bir sanat ve kültür insanı. Öncelikle bu sezonun en dikkat çeken oyunlarından Afife ile ilgili sorularımızı cevaplamayı kabul ettiği için teşekkür ediyor ve başlıyoruz.

Oyunun tartışmaya açtığı güçlü konular ve Türkiye tiyatrosunun kraliçesi Tilbe Saran’a layık olabilmek adına akademisyen/yazar Hülya Adak’tan[1] destek aldım. Değerli Hocamız Hülya Adak’ın tez niteliğindeki sorularına da ayrıca teşekkürler. Haydi buyurunuz efendim, gerçekten şahane bir söyleşi oldu…

- Afife Jale’nin öyküsü bu kez hayali bir ‘azınlık kumpanyası’ üzerinden anlatılıyor iyi ki ve böylece çok boyutlu tarihi ve sosyolojik bir analizi hak ediyor. Çünkü bugün azınlık olarak adlandırılan Ermeni tiyatrosunun aslında Türkiye tiyatrosuna zemin oluşturan temel esas olduğunu öğreniyoruz. Yanlış anlamış olabilir miyim?

Tam da öyle! Projenin mimarları yönetmenimiz Serdar Biliş ve yazarı Selin Cankı Ceylan, Afife’nin hikayesini onun sahneye çıktığı ve indirildiği çok kısa bir dönem üzerinden içinde bulunduğu ortamı, o dönem işgal altındaki İstanbul’u ve dönemin kumpanyaları üzerinden anlatmayı tercih ettiler.

- Afife’nin trajik hikayesine Ermeni tiyatrocuların yaşadığı aşağılanma ve baskı eşlik ediyor. Bu da yetmiyor ve işgal altındaki patriyarkal toplumun bağnazlık ve özgürlük sarkacındaki sıkışmışlığı da metne dahil oluyor. Her biri oyun konusu olmaya yetecekken neden böyle bir yol izlendi? Birini diğerinin gölgesine sığdırmak biraz saklayarak gösterme arzusu olabilir mi?

Afife; tiyatro severlerin sadece adını bir ödülle eşleştirdiği, sahneye çıkan ilk Müslüman kadın olarak tanıdığı, sonunun akıl hastanesinde bittiğini bildiği trajik bir karakter. Projenin ete kemiğe bürünmesi sırasında bu işe gönlünü koyan Demet Evgar ve Serdar Biliş, aslında hakkında çok az güvenilir belge bulunan ve daha önce hem sinema filmi hem tiyatro oyunlarında bu sığ bilgiler ışığında hayatı anlatılmış Afife’nin, nasıl bir ortamda bu işe heveslendiğini gerçek ile kurguyu iç içe sarmalayarak, oyun içinde oyun oynatarak katmanlaştırmayı tercih ettiler. Bu da bence matruşka gibi hikâye içinden hikâye üreterek hem seyir zevkini harlayan hem de bir ayağı gerçek zeminde dolaşan bir anlatı doğurdu. Yoksa gölgesine saklanan değil şimdiye kadar pek de dile getirilmeyenlere tarayan kuvvetli bir ışık gibi Afife oyunu, dönemi kulağımıza bir bir fısıldayan bir rüyaya dönüştü.

- Birbirinden trajik konuların komedi türünde karikatürize edilerek anlatılması seyircinin gerçeklerle yumuşaklık içinde yüzleşmesini sağlıyor sanki. Ne dersiniz?

Bence hayat gibi… Yıldızları görmek için karanlığa ihtiyaç var. Ya da sessizliği duyabilmek için seslere… Afife’yi izleyenler o dönemi şimdi biraz daha iyi hayal edebilecekler. Ve sadece Afife Jale’yi değil her dönemde tutkularını yaşamak isteyen korkusuz yüreklerin izini........

© T24