Çeyrek yüzyıl içinde neler oldu?
Diğer
02 Mayıs 2025
Yargıtay Başkanlığında üç yıl kalacak, dolayısıyla üç “yargılama yılı” konuşması yapacaktım.
Bundan yararlanarak, demokrasi ve hukuk konularındaki düşüncelerimi kamuoyuna yansıtmalıydım.
Bu yaklaşımın sonucu olarak genelden özele yürüyen ve bir bütün olması gereken bu konuşmanın birincisi, devlet düzeni üzerinde, yani bir bakıma Cumhuriyetin kurucu felsefesine, Batıda gelişen “gün ışığında demokrasi” (openair democracy, démocratie à ciel ouvert, democrazia all’aria aperta) anlayışına ağırlık veren bir konuşma olmalıydı.
Nitekim öyle de olmuş ve 1999-2000 yargılama yılını konuşmamı bundan tam çeyrek yüzyıl önce aşağıdaki dileklerle bitirmiştim.
“İşte, önümüzde dokunduğu her şeyi bilim testinden geçirerek akılcılığa dönüştürebilen ve kendisini durmadan yenileyerek kültür genlerine içselleştirdiği çağla aynı dalga boyunu yakalayabilen pırıl pırıl bir Atatürkçü görüş.”
“İşte, önümüzde ilke ve boyutları, marangozun budaksız ağaçta kayan rendesi gibi, iyi işletildiğinde, barışın, gelişmenin, açmazları aşmanın altın anahtarlarını cömertçe sunan; ancak bunların bir tanesinde bile sapma olduğunda, bağışlamayıp sürçen ve, bütün sistemi bunalıma sürükleme pahasına, çözüm anahtarlarını inanılmaz bir kıskançlıkla geri alan görkemli ve çağcıl demokrasi.”
“Nihayet işte, doğruları, yanlışları, esin kaynakları ve sorunlarıyla kara sevdamız Türkiye, bizim Türkiye’miz.”
“Tercih sizlerindir.”
“Ben, Türk halkının ‘güzeli ağlatan, çirkini söyleten’ bir halk olmadığına inanmış hukukçularından biriyim.”
“Bu yüzden sadece ondaki titreşimleri ve bilimi gözeterek doğruları dile getirmeye çalıştım, çalışıyorum. Çünkü bağımsız bir hukukçunun bu ahlaki görevi yerine getirmesi gerekirdi.”
“Ve ben bu görevi, yabancı sözcüklerle kuşatılmış, başkenti bile sokaklarına dek istilaya yeltenen ‘Türkgilizce’yle değil, vurgun olduğum, ses bayrağım ana dilim Türkçe’nin yalınlığıyla, içtenliğiyle yazıp konuşarak sizlerin, Türk halkının önünde konuşmuş ve görevimi yerine getirdiğime inanıyorum.”
“Kısaca şu anda, birey, yurttaş, hukukçu olarak ve bütün sorumluluğu üstlenerek tercihlerimi dile getirmiş bulunuyorum.”
“Özetle ben, içleri boşaltılmamış, sulandırılmamış küresel kavramlarla düşünen ve üreten; dünyanın kıyısında, köşesinde değil, odağında yer alan; tarihe maruz kalan değil, tarih yapan, çağın ruhuna denk düşen bir Türkiye istiyorum.”
“Uygar yüzlü, ışıyan Atatürk’ü ve sonluluk değil, sonsuzluk olan, 1930’lara mıhlanan değil, bilimin ışığında geleceğe gelecekler üreten Atatürkçü görüşü geri istiyorum.”
“Düşük yoğunluklu, yozlaşmış, büyük ağabeylerin vesayetindeki icazetli demokrasiyi reddediyor, ülkem için bunun tam tersini, yani eşit bireylerden oluşmuş özgür halkın, özgür halk tarafından, özgür halk için yönetimi anlamında çıtası en yüksek demokrasiyi istiyorum.”
“Demokrasinin yönettiği düşünceler ve inançlar Cumhuriyetimi geri istiyorum.”
“Hoşgörünün de ötesinde ‘öteki benim eşitim’ diyen, birbirlerine meydan okuyarak saygı duyan, berikiler ile ötekilerin hak ve özgürlükleri çiğnendiğinde, kendilerinin hak ve özgürlükleri çiğnenmişçesine çiğneyenlere karşı çıkma ortak bilincini, akılcı eleştiri, tartışma, sorgulama, algılama kapılarını açık tutma yeteneklerini kazanmış özgür ve demokrat insanların yaşadığı demokratik bir cumhuriyet istiyorum.”
“Yaşamın ve barışın vazgeçilemez gerekçesi olarak, dokuları örselenmemiş, kendisini dengeleyen bir doğa; kılcal damarları çoğulculukla beslenen ve kendisini geliştiren bir toplum istiyorum.”
“Çoğulculuğun doğal sonucu olarak, din ve devletin karşılıklı bağımsızlığı ilkesine yaslanan, barışçı, kırılmalara uğramamış, özürsüz ve ödünsüz laikliği istiyorum.”
“Düşünceleri, inançları yasaklamayan, yalnızca barış içinde tartıştırıp yarıştıran, adalet imbiğinden geçmiş ve insanları özgürleştiren bir hukuk; böyle bir hukukun egemenliğinde, düşünce ve inançlara eşit uzaklıkta, karar süreçlerine kattığı halkına güvenen, yansız ve meşruluğunu hukuktan alan güçlü bir devlet istiyorum.”
“Böyle bir devletin; devletlerin özgür birey ve halk için olduğu anlayışını temel alan, insanların evrensel ahlak kodu sayılan hak ve özgürlükleri gerçekleştirmeyi kaygı edinen, gözeneklerine değin içselleştirdiği hukukun üstünlüğü omurgasıyla ayakta duran bir anayasa ile örgütlenmesini istiyorum.”
“Hukuku değil, devleti koruma kaygısıyla ‘Memurin Muhakematı Kanunu’ gibi yasaların destekçisi sözde anayasa metinlerinin çağcıl bir ülkede yeri olmadığını özellikle ve yüksek sesle vurguluyorum.
“Sığlaşan hukuktaki her yanlışın patlamaya hazır bir krater olduğu bilinciyle; her aileyi mahkemelere bağımlı kılan ve devleti bireyleri ile sürtüştüren çarpık hukuk uygulamasının ürettiği davalar yığınının fay hattındaki hukuk göçüğünden insanlarımızın kurtarılmasını, yazılı hukukun değiştirilmesini, ‘Dura dura bayatlayan adalet’ (B. Brecht) yüzünden umudunu mafyaya bağlayan insanlarımızın ‘makûs talih’lerinin yenilmesini istiyorum.
“Özlenen hukuku yaşama geçirmenin önkoşullarını yaratabilmek için, hukukun biricik yorumcusu ve sözcüsü olan........
© T24
