Sirkadiyen ritme kulak verin: Neden kalp krizi, felç ve ani ölümler en sık sabahları yaşanır?
Diğer
05 Mart 2025
Aşkın kederinden yorulmuş biriyse ve uyumak istiyorsa bırakın uyusun. Orada dinlenemeyeceğini anlayacaktır.
(Ama yazı için önce ara söz;)
Kalp krizlerinin, felçlerin ve tansiyona bağlı beyin kanamalarının önemli bir kısmının günün sabah saatlerinde meydana geldiği bilgisini, sirkadiyen ritim ile birlikte ele alırken, bu ritmin aynı zamanda şişmanlamamızla ilgisine de değineceğim. Bu arada “kelime çağrışım testi”ne girmişim “gibi” bu ritmi değiştirebilecek duygusal yoğunlukların “peak” döneminde, uykuyu ne şekilde kullandığımız konusunda bazı belirlemeler yapmaya çalışacağım.
Ekserimiz, güneşle birlikte uyanırız, gece olduğunda da -başka bir teşvik-i mesaimiz yoksa- uykuya dalarız. Uyanıklık ve uyku arasındaki bu değişimi, ışık ve karanlıkla uyumlu hale getiren “bir günlük” döngüye, Franz Halberg, “sirkadiyen ritim” dedi.
Bütün canlılarda ışığa karşı bir reaksiyon vardır ve bu reaksiyon, gün içindeki her düzeyde aktivitemizi belirler. Yemek içmekten, hormonal bazı aktivitelere kadar...
Işık ve karanlık, beyindeki pineal bezden salınacak melatonin konsantrasyonunu ayarlayarak uyumamızın anahtar bileşiğini kana “foş” eder. Gece çalışan hormon… Yatak odası hormonları yalnızca cinsel üreme hormonlarından ibaret değil ve onlara bile bazen evlerine geri dönmeleri konusunda uyarılarda bulunan bir hormon...
Sirkadiyen ritim; uyumamızı ve uyanmamızı, gündüz işimizi gücümüzü yapmamızı düzenleyen fizyolojik bir sistemdir. Bu ritim; vücut ısısı, melatonin salgılanması, kandaki kortizol düzeyi ve iştahı düzenler. Yani aslında bürokratik bir mekanizmanın memurlarının gün içindeki iş bölümüne göre çalışmasını teşvik eder ve koordine olmalarını sağlar. Enzimlerin bazı saatlerde yeme alışkanlığımıza göre yoğunluklarını ve çeşitlerini değiştirir. Örneğin, bu nedenle bazı ilaçları akşam saatlerinde almamız veya sabah almamız tavsiye edilir. İşte canlıların ışığa karşı bu reaksiyonlarını maksimize etmesi -bazı farklılıklar gösteriyor olsalar da- tam üç buçuk, dört milyar yıl sürdü (dünya yaşı dört buçuk milyar yıl).
Sirkadiyen ritim bozukluğundan muzdarip insanların doğru zamanda uyuyamadıklarını ve azıcık uyuyup uyandıkları dönemlerde şiddetli yorgunluk yaşayabildiklerini tahmin etmek zor değil. Uyku bozuklukları, uyku düzeninin ara sıra veya sürekli farklılaşması, sirkadiyen ritmin bozulmasına neden olur; yani frekanslarda değişimler oluşur. Bu bozulma, beyin hasarı, körlük veya hormonal değişiklikler gibi iç faktörlerden veya uykunun zamanlamasını ve süresini etkileyen dış faktörlerden (yoğun fiziksel aktiviteler, vur patlasın çal oynasınlı gece hayatı, jet lag, hastanede uzun süreli tedaviler, güneş ışığına maruz kalma eksikliği, gece vardiyası veya bazı ilaçlar) kaynaklanabilir.
Düzenli aralıklarla sabit bir referans noktasına geri dönmek, güçlü ve zayıf vuruşların dönüşümlü olarak devreye girmesi; “ritim”dir… Kalp ritmi de -eğer bir ritim bozukluğu yoksa- bir sonraki, bir öncekine göre tekerrürdür. Her kalp atışı, bir sonraki kalp atışını garanti etmez. Bir arkadaşınızın sol meme altına kulağınızı koyarak -stetoskop olmadan- müteaddid kereler atan düzenli kalp sesini duyabilirsiniz. Ritim, şiiri düzyazıdan ayırır. Ritim bazen bir “tek”in tekrarı, bazen de birden “çok”un -zaman sabit- tekrarıdır. Geçmişin sirkadiyen ritmi yoktur. Tarihteki insan trajedileri benzeşik olabilir ama ritmik değildir. Bu nedenle “tarih tekerrür etmez.” Tarih tekerrür etseydi, “kader” denilen kavrama sıkı sıkıya sarılmamız gerekirdi. Böylece insanlık kendiyle yeniden ve yeniden yüzleşir, önceki yaşananlara bağlı olarak her şeyi analiz eder, doğru olanı yapacak yeteneği gösterir ve “mutsuzluk” denilen bir kelimeyi sözlükten çıkarıp atardı. Bu nedenle; mükerrir, artık yaşamadığına, -yani mükerrir aynı olmadığına göre-, tekerrürden bahsetmek manasız kalıyor. Tarihin ritmi yoktur ama o tarihi yapan........
© T24
