Bu toprağın bir ferdi…
Diğer
07 Ocak 2025
Seslendirdiği eserlerin acıklı ruhuyla bütünleşen ağlamaklı sesi, şarkı-yorum bağlamında yarattığı müzikal bütünlükten çok yaşadığımız toplumu anlama adına bir imkândı. Sesi, sanki hançeresinden değil de yanan yüreğinden yayılıyordu etrafa. O cayır cayır ateş saçan, harareti yüksek, o ağlak seste ne vardı? Güçlü bir dayanak ve güven duygusu olarak babadan yoksun büyümek vardı. İhtilal öncesi bir şiddet sarmalında savrulan 1970’ler Türkiye’sinin iç çekişi vardı. Bin bir umutla köyden kente göçmüş ama şehirde harcanmış gitmişlerin köy özlemi vardı. Bu acıklı toplum ve onun bir ferdi olarak Ferdi Tayfur’un sesi, hayata tutunamamanın sesiydi. Bir tahta valizle köyünden ayrılan milyonların kentlerdeki hıçkırışıydı. 1993’teki Gülhane Konseri’nde, o milyonların etkinlik alanına sığabilen 200 bini, Ferdi Tayfur’un sesine kulak vererek Türkiye müzik tarihinin en kalabalık buluşmalarından birine imza atıyordu.
Ne vardı bu seste?
En mutlu anında bile her zaman birkaç damla gözyaşına yeri olan bir toplum için biçilmiş kaftandı sesi. Sesinde köyler vardı, şehirler vardı, göç vardı, çaresizlik, umut, arayış, kaybediş, isyan, itiraz, feleğin sillesi, dertlerin cümlesi vardı. Tutunamamanın sesiydi Ferdi Tayfur. Konserlerinde sahneye atlayan ‘tutunamayanları’ tutmaya çalışan korumaların arasından onlara uzattığı eliydi sesi. Orada güvenlik gereği fiziksel bir temas sağlanamamış olsa bile daha güç bir teması kurmuş, milyonların gönlüne girmeyi başarmıştı. Çünkü o ses, herkesin içinden yükseliyordu. Gücü, seslendirdiği acıyı tatmışlıktandı. Yazdığı, söylediği şarkıyı yaşamış olmaktandı. İlk albümlerinde göremediği ilginin ardından memleketine dönüp çiftçiliğe başlamasıyla o da bir ‘köyüne dönen’di örneğin. “Susadım........
© T24
