menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ortadoğu politikaları üzerine jeopolitik akıl yürütmek

14 8
02.06.2025

Diğer

02 Haziran 2025

1. Perakendeci pazarlıkçı yürütülen ve “bir numaralar” arasına sıkışan diplomasi:

Ekonomide olduğu gibi dış politikada da rasyonaliteye zoraki dönüldüğü izlenimi bir süredir egemen. Ancak, “İyi, güzel de… Paşam buraya varıncaya dek biz bu yanlışları neden yaptık?” diye soran, sorgulayan yok.

Zira, o tür sorma ve sorgulamaya, başka deyişle denge ve denetime, hesap vermeye ancak gerçek demokrasilerde rastlanıyor. Erdoğan Türkiye’sinde demokrasinin kalmadığı konusunda ise herkes hemfikir.

Esen havaya göre fırıl fırıl dönen rüzgâr gülü gibi politika izlemenin, ilkesizliğin adı “realpolitik” oldu. Oportünizmin, fırsatçılığın adıysa ritmik diplomasi. Köşe başındaki fırsatçı kafasıyla gemisini yürütmek kâh “cihan pehlivanlığı”, kâh “ümmetin liderliği” diye pazarlanıyor.

Ancak, teslim etmek gerekirse “perakendeci pazarlıkçılık” artık küresel olarak da baskın diplomasi yaklaşımı oldu. Örneğin, Trump üç gün Körfez turu atıp dönerken 5 trilyon dolar tutarında yatırım mı açıkladı; Macron da Vietnam’da daha uçaktan iner inmez 9 milyar dolarlık iş bağladığını duyurmakta gecikmiyor.

Doğası gereği perde gerisinden, sessiz ve derinden yürütülmesi gereken, “zamana zaman tanınması” esas olan, öyle yapıldığında sonuç alınan diplomasi çağımızda artık bir numaraların gerçek zamanlı şovlarına dönüştü.

Çok da eski olmayan bir geçmişte büyük devletler iş dünyasının yolunu güvenilir ve saygın politikalarıyla açardı, şimdi büyük devletlerin liderleri iş dünyasının peşinden koşup, pazarlama müdürleri gibi davranır oldu.

2. Suriye’deki gelişmeler ve PKK açılımı:

Bu defa Suriye geçiş dönemi devlet başkanı El Şara’nın geçen cumartesi günü önceden duyurulmadan Ankara’da belirivermesini de vesile ederek, Ortadoğu politikalarında, güncel PKK açılımı da dahil olmak üzere, jeopolitik bir aklın izlerini aramaya çalışacağız. Ankara’nın Suudi Arabistan ve ABD ile yeni bir stratejik hizalanmaya girmek zorunda kalışının gerekçelerini de araştıracağız.

PKK açılımında ilk temasların sanılanın aksine yakın zamanda değil 2023 yaz aylarında başladığı medyaya sızdırıldı. İsrail’in 7 Ekim 2023 saldırısına verdiği orantısız (bugün toptan yıkım ve soykırıma dönüşen) askeri yanıtın bir uzantısı da İran’ın askeri varlığını ve İran destekli Şii Lübnan milis gücü Hizbullah’ı Suriye’den atması ve bunların lojistik hatlarını da kesmesiydi.

PKK ile ilk temaslara ilişkin sızıntıların gerçeği yansıtmadığını varsaysak bile Bahçeli, Öcalan’ı 2024 Ekim ayında mecliste konuşmaya davet etmişti. El Şara (o zamanki savaşçı lakabıyla “El Colani”) ise yine 2024’ün Kasım sonu-Aralık başında İdlip’ten çıkıp 12 günde Şam’a ulaşarak, Beşar Esad’ı devirmiş ve yarım yüzyıllık Baas diktatörlüğüne son vermişti.

Öte yandan, El Şara daha 2023 yılındaki bir konuşmasında “uzun süredir askeri hazırlıklarını sürdürdüklerini ve yakında Halep’i kurtaracaklarını” belirtiyordu. Söz konusu hazırlıkların beş yıldır devam ettiği ve Şam tarafından da bilindiği daha sonra yine El Şara tarafından açıklandı.

Türkiye, İdlip cebini Rusya ile varılan bir uzlaşı çerçevesinde TSK eliyle koruyor, bugün en başıbozuk cihatçılardan oluştuğu iyice anlaşılan SMO eliyle de SDG’yi alanda dengeliyordu. Buna karşılık, ne El Şara ne onun doğrudan/dolaylı destekçileri ve koruyucuları Türkiye ve Suudi Arabistan, HTŞ’nin Halep’te durmayıp böylesine bir yıldırım harekâtıyla Şam’a varabileceğini ummuyordu.

3. Suriye’deki gelişmelerin iç politikaya etki etmesi değil, aksi geçerli:

Böylece, Suriye’de beklenmedik gelişmelerin, ya sanıldığı kadar beklenmedik değil, planlama ve uygulama aşamasında da hem başka bazı devletlerin hem Türkiye’nin desteğini haiz olduğu anlaşılıyor, ya da “beklenmedik” de olsalar bu gelişmelerin daha sonra içerideki PKK açılımı gibi hamleleri tetikleyen başat etmen olmadığı ortaya çıkıyor.

Diğer taraftan, önce İsrail’in Hamas’a ve giderek Suriye ile Lübnan’a da yayılan orantısız askeri yanıtının ve HTŞ’nin Şam’a süratle ulaşmasıyla kurulan yeni sahnenin, Türkiye’ye yönelik yeni bir varoluşsal tehdit yarattığı anlatısı da geçersiz kalıyor.

On milyon nüfuslu İsrail’in koskoca Suriye’yi aşıp Türkiye’ye saldırması veya kendi denetimine alacağı YPG’yi Türkiye’ye karşı kullanacağı öylesine........

© T24