menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sabretmeyen belalarına aşkın adını anmasın!

21 6
11.01.2025

Diğer

11 Ocak 2025

Danimarkalı filozof Sören Kirkegaard eğer arkadaşım olsaydı “tuhaf bir insan” diye tanımlayabileceğim bir tipti.

Aslında şu andaki gerçek arkadaşlarıma bakınca, Kirkegaard ile de tanışabilmiş olsaydık, iyi arkadaş olabilirdik diye düşünüyorum.

Hepimizin “tuhaf” diye tanımlanabilecek yönleri var ve tuhaf insanlar olmamız arkadaş olmamıza engel olmuyor.

Ama Kirkegaard ile aramızda zaten bir asır var, arkadaş olmamız imkansızdı yani; ben doğmadan tam 101 yıl önce ölmüştü.

Allah’ın rahmeti üzerine olsun, 27 yaşına geldiğinde 17 yaşındaki Regine Olsen’e delicesine aşık olmuş ve hemen nişanlanmıştı.

O yıllara göre hiç büyük sayılmayacak bir yaş farkı. Düşünün ki o tarihten 100 yıl sonra, babam, kendisinden 14 yaş küçük annem ile evlenmiş.

Tabii kızın 18 yaşından küçük olması o yıllar için de sorun olmuş olmalı ki şöyle yazmıştı:

“Eğer yaşamını aşka göre yaşamaya hazır değilse, felsefeyle uğraşmaya kalkmasın kimse.”

Bugün olduğu gibi o yıllarda da bir erkek ile bir kadın nişanlandılarsa, bunun bir evlilik ile sonuçlanması bekleniyordu.

Ancak gelin görün ki Kirkegaard evlilikten deli gibi korkuyordu.

“Evlilik gerçekten aşk değildir ve bu nedenle de iki kişinin tek bir ruh değil, tek bir ten oldukları durumdur” diye yazacaktı.

Kirkegaard hayatını aşka göre yaşamak istiyordu, buna karşılık evlenmekten de korkuyordu.
Kendine itiraf edemediği şey aslında bir “ıssız adam” olduğuydu.

Franz Kafka da tıpkı Kirkegaard gibi bir ıssız adamdı.

Yaşamı boyunca dört kere aşık olduğunu biliyoruz.

Günümüzdeki gibi “seviyeli ilişkilerden” söz etmiyorum burada, Kafka gibi olağanüstü bir insanın yaşadığı gerçek aşklar bunlar.

Kısacık bir yaşama dört gerçek aşkı sığdırabilmiş olmak, gerçekten muazzam bir şey.

İlk aşık olduğu kadın, Felice Bauer idi. Onunla Prag’da tanışmışlardı.

Felice ile tanışmalarından bir hafta sonra Kafka, günlüğüne şunu yazmıştı:

“Bayan FB. 13 Ağustos’ta Brod’a (Kafka’nın arkadaşı Max Brod) vardığımda masada oturuyordu. Kim olduğunu hiç merak etmiyordum, aksine onu hemen hafife aldım. Kemikli, boş yüzü, boşluğunu açıkça belli ediyordu. Çıplak boğaz. Üzerine atılmış bir bluz. Elbisesiyle çok evcimen görünüyordu, ancak sonradan anlaşıldığı üzere, hiç de öyle değildi. Onu bu kadar yakından inceleyerek kendimi ondan biraz uzaklaştırıyorum... Neredeyse kırılmış bir burun. Sarı, biraz düz, çekici olmayan saçlar, güçlü çene. Otururken ona ilk kez yakından baktım, oturduğumda sarsılmaz bir fikrim vardı.”

Felice ile Kafka iki kez nişanlandılar ancak bu nişanlar evlilikle sonuçlanmadı. İlk nişan 31 Mayıs 1914’te takıldı, aynı yılın ağustos ayının başında bozuldu.

2 Temmuz 1917 günü bir kez daha nişanlandılar, hedef Prag’da birlikte yaşamaktı ancak 27 Aralık 1917 günü son kez ayrıldılar.

Kafka 2 yıl sonra 1919’da bu kez sinemada gördüğü bir başka kadına aşık oldu: Julia Wohryzek.

Bu kez nişanın atılmasının nedeni Kafka’nın babasıdır. Yoksul bir aileden gelen Julia’yı beğenmez ve evliliğe karşı çıkar.

Ölümünden sonra “Babaya Mektup” adı altında kitaplaştırılan bir mektubunda bu nişanın bozulmasıyla ilgili olarak babasına şunu yazmıştı:

“Senin karşında kendime güvenimi kaybettim, onun yerine sınırsız bir suçluluk bilinci geçirdim.”

Talihsiz........

© T24