menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Rekabetçilik Pusulası açıklandı: AB, rekabetçilik ve karbonsuzlaşmayı uzlaştırabilecek mi?

15 1
06.02.2025

Diğer

06 Şubat 2025

Prof. Dr. Etem Karakaya

Rekabetçi bir karbonsuzlaşma ve güvenli bir gelecek hedeflerine ulaşmak için beş yıllık bir yol haritası sunan ‘‘Avrupa Rekabetçilik Pusulası’’, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından 29 Ocak 2025’te kamuoyu ile paylaşıldı. Avrupa Komisyonu tarafından görevlendirilen Avrupa Merkez Bankası Eski Başkanı Mario Draghi’nin Eylül 2024’te açıkladığı, ‘‘Avrupa Rekabet Gücünün Geleceği’’ başlıklı rapor esas alınarak hazırlanan Pusula, rakipleri ABD ve Çin’in gerisinde kalan AB’nin gidişatını tersine çevirebilecek bir yol haritası sunuyor.

İnovasyonu kuvvetlendirerek ABD'li ve Çinli firmalarla yarışabilecek ‘‘Avrupa şampiyonları’’ yaratmayı da hedefleyen bu strateji; bürokratik engellerin azaltılmasını, regülasyonların sadeleştirilmesini ve karbonsuzlaşma hedefleri ile ekonomik büyümenin uzlaştırılmasını öngörüyor. İş dünyasının büyük destek verdiği Pusula, özellikle Avrupa Parlamentosu’ndaki yeşiller ve sosyalist blok ile bazı çevreci sivil toplum kuruluşları tarafından ise çevre korumayı rekabetçiliğe kurban edeceği endişesiyle ve regülasyonları azaltması sebebiyle eleştiriliyor.

AB projesinin başarısını destekleyen küresel koşulların geçerliliğini yitirdiği ve AB’nin, temiz teknolojilerin üretimi de dahil olmak üzere birçok alanda, ABD ve Çin ile rekabet gücünü kaybettiği bugünlerde, giderek ‘‘girişimci karşıtı’’ hale gelen uygulamalarını revize etmesi büyük önem taşıyor. Endişelerin aksine Avrupa Rekabetçilik Pusulası, AB’nin karbonsuzlaşma stratejisine itiraz etmiyor, ancak bu hedeflere daha rekabetçi bir yoldan ulaşmanın mümkün olduğunu savunuyor.

Ne var ki Pusula’nın, iklim değişikliği ile mücadeleyi ve yeşil dönüşümü engellemeyi hedefleyen Donald Trump’ın Beyaz Saray’a geçmesiyle başlayan yeni döneme dair söz söylememesi ve politika önerisi sunmaması, önemli bir eksiklik. Bu yeni dönemde AB’nin, yeşil teknolojileri ucuz ve rekabetçi bir şekilde üretebilen ülkeler ile işbirliğine gitmesi, hem rekabetçiliğini artırabilmek hem de karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşabilmek için doğru bir strateji olacaktır.

Mario Draghi’nin Eylül 2024’te açıkladığı, ‘‘Draghi Raporu’’ olarak bilinen, ‘‘Avrupa Rekabet Gücünün Geleceği’’ başlıklı rapor, AB ekonomilerinin performansının rakiplerine kıyasla düşük kaldığı tespitinde bulunmuştu ve bu durumu; inovasyonun zayıflığına, yatırımların yetersizliğine ve üretkenlik artışındaki durağanlaşmaya bağlamıştı.

Gerçekten de, Mario Draghi’nin de uyardığı gibi, AB’nin ‘‘üzerine inşa ettiği temeller artık sarsılıyor’’. Avrupa Birliği sosyo-ekonomik yapısını; yüksek iç pazar rekabeti, açık ticaret ve güçlü refah devleti paradigması üzerine başarıyla kurdu. Ne var ki uzunca bir dönem bu yapıyı destekleyen - güçlü küresel ticaret, jeopolitik istikrar ve düşük enerji fiyatları gibi - küresel koşullar, artık geçerliliğini yitirdi.

AB ülkeleri, 2008 finansal krizinden itibaren sıkıntılar yaşamaya başladı ve bu olumsuzluklar, pandemi ile birlikte şiddetlendi. Bu kriz, özellikle AB’nin rakipleri olan ABD ve Çin ile karşılaştırıldığında daha açık bir şekilde görülüyor: 2002 yılında, AB ve ABD ekonomilerinin toplam gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) büyüklükleri neredeyse aynıydı. 2023 yılına gelindiğinde ise AB ekonomilerinin GSYH’sı hemen hemen aynı seviyede kalırken, ABD’nin GSYH değeri ciddi ölçüde büyüdü ve AB’den neredeyse yüzde 50 daha büyük bir değere ulaştı.

Aynı durum, Çin ile AB karşılaştırması yapıldığında daha da çarpıcı sonuçlar veriyor. Yeni Milenyumun başlangıcında Çin’in toplam GSYH’sı 1.21 trilyon dolardı ve bu değer, AB üyesi Almanya’nın 1.95 trilyon dolarlık GSYH’sından daha küçüktü. 2022 yılında ise Çin’in toplam GSYH değeri, 27 üyeli AB ekonomisinin toplamından daha fazla hale geldi.

Bu gerileme, AB’nin öncülük etmeyi hedeflediği yeşil dönüşüm alanında da geçerli. Karbonsuz bir geleceği ‘‘kalkınmanın ana motoru’’ olarak gören ve yeşil dönüşümün öncüsü olmanın, kendisine önemli stratejik avantajlar sağlayacağını düşünen AB; yeşil enerji dönüşümünü ve emisyon azaltım hedeflerini başarıyla gerçekleştiriyor. Örneğin yenilenebilir enerji tüketiminde AB, yüzde 22’lik pay ile küresel lider konumunda. Bu oran Çin için yüzde 14, ABD için ise yalnızca yüzde dokuz seviyesinde. Bu dönüşüm, önemli bir fosil yakıt ithalatçısı olan AB’nin enerji arz güvenliğinin sağlanmasında oldukça önemli. Ne var ki aynı AB’nin, bu temiz teknolojilerin üretiminde günden güne geri kaldığını görüyoruz.

AB, umut bağladığı hidrojen teknolojilerinde hala önemli bir gelişme göremediği gibi, mevcut temiz teknolojilerde de ciddi sıkıntılar yaşamaya başladı. Örneğin 2000li yılların başında küresel ölçekte en kaliteli güneş ve rüzgar panellerini rekabetçi bir şekilde üretebilen AB, artık bu teknolojilerin verimli ve düşük maliyetle üretiminde gerilemiş ve liderliği, başta Çin olmak üzere, başka ülkelere kaptırmış durumda.

Avrupa için daha da şiddetli bir sorunu ise otomotiv sektöründe gözlemliyoruz. Ulaştırma sektörünün karbonsuzlaşması için en önemli seçenek olan elektrikli vasıtalar (EV), fosil temelli araç üretiminde küresel lider olan Almanya ve AB şirketleri için önemli bir tehdit haline geldi. İçten yanmalı motorlara sahip prestijli araçlar üreten Volkswagen, BMW, Mercedes gibi markalar, bu dönüşüm sürecinde adeta yük olmaya başladı.

Başta Alman markaları olmak üzere, Avrupa’nın geleneksel fosil temelli şirketlerinin EV üretiminde hantal kaldığı ve elektrikli araçlarını rekabetçi fiyatlarla satamadığı görülüyor. Örneğin 2024’te küresel olarak en çok satılan ilk 10 EV arasında Almanya’nın veya diğer Avrupa ülkelerinin asırlık araç şirketleri yer almıyordu. Draghi Raporu’nda da belirtildiği üzere, 2000 yılının başından bu yana ABli üreticilerin küresel pazar payı üçte birden altıda bire düştü - Çin’in payı ise yaklaşık yüzde iki seviyesinden yüzde 32’ye yükseldi.

Otomotiv sektöründe yaşanan bu krizin karbonsuzlaşma politikalarından kaynaklanmadığını vurgulamak önemli. Nitekim net sıfır emisyon hedefleri olmasaydı dahi, kendi petrolü olmayan ve yoğun hava kirliliği ile boğuşan Çin, kendi çıkarları için elektrikli araç dönüşümünü gerçekleştirirdi.

Otomotiv pazarının çok hızlı büyüyeceğini bundan 15-20 yıl önce öngören, 1.4 milyar nüfusa sahip Çin için EVler, petrol ithalatı yerine yerli elektrik kaynaklarıyla tüketim yapmak anlamına geliyor. Elektrikli vasıtalar için olmazsa olmaz olan kritik mineral ve hammaddelere sahip olan ve büyük pazarı ile ölçek ekonomilerinden ziyadesiyle avantaj sağlayan Çin, artık bu araçları, içten yanmalı motorlara göre daha düşük maliyetle üretiyor. Haliyle, kullanım süresi dolmak üzere olan içten yanmalı araç krizini karbonsuzlaşma politikalarına bağlamak, hattatların işini elinden aldığı için matbaanın icadına kızmaya benziyor.

Draghi Raporu’nun da tespit ettiği tüm bu sorunlara........

© T24