menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Devletle millet ne zaman yarışsa...

20 9
06.04.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

06 Nisan 2025

Hayat ve politika; çoğu zaman birbiriyle çatışan ve bu çatışmayla geniş kitlelerin yaşamını etkileyen iki olgu. Bazen umutsuzluğa yol açıyor bu kesişme. Çünkü politika, hep ileriye aktığı öngörülen hayatı duraksattığı, engellediği hatta tersine çevirdiği algısını da doğurabiliyor. Tıpkı gürül gürül akan bir suyun önünün kesilmesi gibi. Gerçi hayat da öyle gürül gürül akmıyor tabii; birçok dinamikle sarsılıyor, yönü değişiyor. Algılarımız da buna göre yeniden şekilleniyor. Bunda politik hareketleri sürükleyen öncülerin rolü elbette çok önemli. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugünlerde olduğu gibi...

1970'lerdeki Bülent Ecevit rüzgârını hatırlayın. Politikanın hayatı duraksattığı bir anda aradan sıyrılıp "ben varım, bu durumu değiştireceğim, yeniden akışı sağlayacağım" diyebilmiş bir politikacı o. Başarıp başaramadığı ayrı bir tartışma konusu; bizi ilgilendiren politik bir imge olarak toplumun beklentisiyle örtüşmüş olması. 1970'ler, İkinci Dünya Savaşı'nı çocuk olarak yaşamış, yoksulluğu derinlemesine hissetmiş, daha iyi bir hayatı hiç değilse çocukları için isteyen geniş kitlelerin seçmen olduğu dönemdir. O iyi okullarda okuyamamıştı, evladı okusun, iyi bir mesleği olsun istiyordu. Yama üstüne yama yapmıştı annesi giysilerine; kendi çocukları iyi giyinsin istiyordu. Kasabasına kısılıp kalmıştı; evladı yabancı dil bilsin, dünyayı tanısın istiyordu. Mutlu bir evliliği olsun, eşi (kadın ya da erkek fark etmez) yanı başında eşitçe dursun istiyordu; mürüvvet görmek buydu. Bülent Ecevit, uygar bir kişi olarak bütün bunları simgeliyordu seçmenin gözünde. Süleyman Demirel "Çoban Sülü"ydü; çobanlıktan kurtulmak isteyen halktaki yansıması elbette çok da olumlu........

© T24