Çanakkale’de yangın günleri
Diğer
17 Ağustos 2025
Çanakkale (Fotoğraflar: İbrahim Dizman)
Çanakkale ile ilgili bir kitap hazırlığındayken, sevgili Tanıl Bora ile adını "Suyun ve Rüzgârın Şehri" olarak saptamıştık. Beş yıl önce İletişim Yayınları'ndan çıkan kitabımızın sunuşunda, bölge hafızasında biriken tarihsel derinlik, savaşlara yüklenen uhrevi anlamlar, binlerce yıldır sürekli göç alan ve benzemezi benzer kılan özelliği ile üzerine titrenen kıymetli doğa parçaları ve keskinleşen çevre bilincine işaret ederek "bunlar bir kent, bir yöre için taşınması kolay olmayan olgular" diye yazmıştım ve eklemiştim: "Bunun yanı sıra, yeni zamanların yağmacı ve talancılarının dikkatini çeken, ormanlarını, sularını kaybetmekte olan; bir yandan da güneyi tüketen turizmcilerin arsızlıkla gözlerini diktiği bir bölge."
Bunları yazarken ve kitabın adını netleştirirken nereden bilebilirdik ki şehri bir hilal gibi çevreleyen ormanlar parça parça yanacaktı birkaç yıl sonra. Nereden bilebilirdik ki yöreye hayat veren su ve rüzgâr bir büyük düelloya girişecekti günler boyu. Bilemezdik; çünkü su bölgenin yaşamsal niteliğini belirliyordu. Homeros Çanakkale'nin sırtını dayadığı coğrafyayı "bin pınarlı" diye anlatıyordu. Rüzgârlar ise birer canlı varlık gibiydi destanlarda; savaşların ve hayatın biçimini değiştiriyor, dönüştürüyordu. Hep öyle olagelmişti. Ancak, üç yıl önce bunun tersine döndüğünü, sanki mitolojideki gibi bir nartheks bitkisi içinde saklanmış közlerin rüzgârla orman içlerine taşındıklarını, suyun buna set çekemediğini görmüştük. Kurumuş dere yataklarında bekleyen itfaiye araçları, ancak serçe parmak kalınlığında akabilen çoban çeşmelerinin başında umarsızca bekleyen su tankları trajik bir dönüşümün görüntüsünü oluşturuyordu. Su azalıyor, güç kaybediyor, rüzgârsa ateşin yanında yer alıyordu. Ancak çok değil, bir yıl sonra yanmış ağaçların dibinden uzayan filizler, çalılıkların dibinde yeniden birikmeye başlayan otlar, kararmış dallarda dolaşmaya başlayan börtü böcek, tek tük kalmış yeşil çamların derinliğine yuva yapmış kuşlar, önümüzden kaçıveren bir kertenkele, toprağı eşeleyen bir solucan bu coğrafyanın ölmezliğini sevinçli bir hikâye gibi anlatıyordu bize.
Üç yıl geçti aradan; yine bir ağustos öğleden sonrasında şehrin omuzlarına ateş yağmaya başladı. Kentin kuzeyindeki bir köyde başlayan yangın, rüzgârla el ele vererek dakikalar içinde en güneydeki bize kadar ulaşıverdi. Alevlerin yükselişine eşlik ederek fışkırırcasına katman katman göğe yükselen........
© T24
