menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir yanlış dört doğruyu götürür

21 35
07.12.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

07 Aralık 2025

Benim kuşağım okulda, yazılı sınavlarda, çizgili beyaz kâğıtlara dolu dolu yazarak yüksek not almaya çalışırdı. Özellikle Türkçe-edebiyat, tarih, coğrafya gibi derslerde aklımızdakini kâğıda boca ederdik. Bir çizgili kâğıt yetmezdi; okul kantininden edindiğimiz çok sayıda kâğıt hazırda beklerdi. Sınavın sonunda toplu iğneyle kâğıtları birbirine iliştirir ve ne kadar çalıştığımızın göstergesi elimizde, ergenliğin cakasıyla kürsüye gelir, öğretmenin gözünün içine baka baka bırakırdık. Bilgiyi süzmeyi, ayrıntılardan arındırmayı ve sadece gerekli olanı yazmayı pek bilmezdik. Öğretmenler de takılmazdı buna. Sınav sessizliği içinde kurşun kalemin kâğıt üstünde cızırtılarla işlemesi öğretmenlere haz verirdi belli ki. Bazen okuyup not verdikten sonra sınav kâğıtlarını dağıtırlardı, hatamızı görmemiz için. Bakardık, satırlar çizilmiş kırmızı kalemle ama doğru bilginin üzerinden bir ok çıkartılarak yana not yazılmış. Ne kadar anlayışlılarmış; yanlışlar içinden doğruyu ayıklayarak not verebiliyorlarmış. Sonra bu değişti, "Test sınavı yapılacak" dendi. Metni okuyor, altta sıralanan seçeneklerden birini seçiyorduk. Bilgi satma, çok kâğıtla öğretmeni etkileme çabamız, ergenlik cakamız sönüvermişti. Dahası, uyarıyordu öğretmenler "Bilmediğiniz yanıtı işaretlemeyin; dört yanlış bir doğruyu götürür!"

Dört yanlış bir doğruyu götürür... Bundan pek hoşlanmadığımızı hatırlıyorum. Şöyle düşünmüş olabiliriz: Doğru, doğrudur; yanlışsa yanlış! Neden birbirini etkilesin ki? Hani elmalarla armutlar toplanmazdı? Bu sınav sistemi çok eleştirildi. Ben de çok karşı çıktım eğitimcilik hayatımda ve elimden geldiğince uygulamamaya çalıştım. Ancak sonraları, mihenk taşının bilgi değil hayat olduğu zamanlarda çoktan seçmeli sınavların hayatın içinde de kimi zaman kullanılabileceğini sezgi yoluyla anladım. En çok da insanlarla ilişkiler arasında.

Biriyle iletişiminiz çok söz, çok davranış içerebilir, yaşanmışlıklar, anılar, çağrışımlarla zenginleşir insanlararası ilişkiler. İletişim içinde olduğumuz kişiyle konuşurken kullandığımız hiçbir sözcük, kurduğumuz hiçbir cümle tek başına değildir; bütün yaşanmışlığı sürükler, bu yaşanmışlıktan doğan çağrışımları da alır yanına, anıları da yeni baştan anımsatır. Analitik psikolojinin kurucusu Jung'un gölge arketipi de bir açıdan kullandığımız sözcüklerle ilintilidir. Jung'un, "gölge" olarak adlandırdığı, kişiliğimizin karanlık, bastırılmış, yabancılayıp özdeşlik kurmaktan kaçındığımız yanlarıdır. Orası bizim gri alanımızdır; sırlarımızın, çeşitli nedenlerle gözden uzak tutulmuş duygularımızın, düşüncelerimizin, olaylar karşısındaki tepkilerimizin, dürtülerimizin yeridir. Çoğu zaman yok saydığımız, farkında olmaktan rahatsız olduğumuz en........

© T24