menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Yangın bir kez başladı mı kimse uzak kalamaz"

26 1
25.08.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

25 Ağustos 2024

Geçen yıl bu zamanlardı. Öğleden sonra haber sitelerine düşen haberler Çanakkale'de orman yangını olduğunu söylüyordu. Kentin doğu ve güneyini çevreleyen yeşil sırtlarda yükselmeye başlayan alevler önce hemen söndürülebilecek bir yangın olarak algılanmıştı. Yoldaydım. Haberlere şöyle bir bakıp "Yazık, kim bilir yine ne oldu da yanıyor" diyerek yol gündemine dönmüştüm. Ancak bir saat sonra telime düşen ve derin bir kaygı içeren mesaj bambaşka bir olayla karşı karşıya olduğumuzu anlatıverdi: "Yanıyoruz!"

Bazen bir kelime anlamını çok aşar ve büyür; iç içe geçmiş duyguları yüklenip belleğine bir bıçak gibi saplanır ve o güne kadar hiç akla gelmeyecek, kurulacağı düşünülemeyecek cümlelere dönüşür. O gün öyle oldu: "Bilgisayarımı kurtarın… Bir defterim var çekmecede, siyah kapaklı, onu da mutlaka alın." "Hemen oradan uzaklaşın!" Başka ne denebilirdi ki?

Gün batarken, şehre girişteki son tepecikte gördüğüm tuhaf bir manzaraydı. Güneş, bizim günlük dilde "abide" diye adlandırdığımız Çanakkale Şehitleri Anıtı'nın üzerinde geniş bir kızıl değirmi oluşturarak batıyor, onun tam karşı yakasında, şehri çevreleyen çam ormanlarından yükselen alevler göğü kızıl-kara bir bulut örtüsüyle kaplıyordu. Fantastik bir film sahnesinin içine giriyorduk yolda ilerlerken. Yangın şehirle ormanın buluştuğu semtleri tehdit etmeye başlamıştı. Yangına en yakın noktadaki evimize ulaşmak için caddelerden hızla geçerken kül yağmuru içinde akıp giden görüntülerde kaygılı yüzleri seçilebiliyordum sadece. Şehir dışına çıkmaya çalışan araçların yarattığı keşmekeşten kurtulup semtimize vardığımda, birkaç saat önce telime düşen mesajın gerçekliği ile yüz yüze kalmıştım: Site boşaltılmış, insanlar uzaklaştırılmış, evlerin çevresini itfaiye araçları ve su tankları sarmış, ormandaki son ağacı da yakıp ardından yerleşim yerlerini yutmaya uzanan büyük ve kızıl ejderha ile savaşa hazır orman işçileri en önde beklemeye başlamıştı.

Gördüğüm bir film sahnesi olabilirdi gerçekten ama değildi. İnsanlık hallerinin billurlaşmış hali kesinlikle bir romanda kullanılabilecek düzeydeydi. Ertesi gün sevgili Tanıl Bora, Birikim için bu tanıklığımı yazmamı istediğinde gece boyunca, su ve ateşin göğüs göğse çarpışmasını izlerken hissettiklerimle, gördüğüm insanlık hallerini de yazmıştım. O günü kendi cümlelerimle hatırlamak bunca zaman sonra bile ürkütücü:

"22 Ağustos'ta öğle saatlerinde başlayan ve bir anda büyüyüp şehri bir hilal gibi çeviren tepelere, köylere yayılan yangın 23 Ağustos'ta, bu yazıyı yazarken halen sürüyor. Dumandan etkilenmemek için camları kapatıp oturduğum odanın duvarlarında yangın söndürme uçaklarının, helikopterlerin sesi patlıyor. Arazözler, itfaiye araçları, orman işçileri geçmişte zeytinlik olan ve yok edilen verimli topraklar üzerindeki sitemizi doğaya karşı korumak için bekliyor. Su takviye tankerleri, kurumuş dere yatağının dibinde tuhaf bir paradoksun simgesi gibi taşıma suyla iş........

© T24


Get it on Google Play