menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Deryaya yakın dünyadan uzak"

18 33
04.08.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

04 Ağustos 2024

Geçen hafta havaalanları, otogarlar, yollar ne kadar kalabalık farkında mısınız, diye sormuştum. O sözün gelişiydi; elbette herkes farkında. Hatta geçen haftaki yazıyı belleğimde kurgularken ben de Troya'dan Aleksandreia Tros'a oradan da şimdiki adı Gülpınar olan Apollon Smintheion'a uzanan Asya'nın en batı ucundaki yoldaydım. Bir yanda Zeus'un ve bilumum tanrının/tanrıçanın mekânı Kaz Dağları, bir yanda ise Can Yücel'in "efendi deniz" diye tanımladığı Ege ve hemen ilerisinde Midilli olan bu güzel yolu geçiyordum. Geçemiyordum aslında! Göz alabildiğine uzanan kumsalları saran plajlar, çam ormanları arasındaki kampingler, yazlık evler, seyyar satıcılar, lokantalar, üç harfli sırnaşık marketler, büfeler ve şıpıdık terlikli, mayolu, bikinili, kadınlı erkekli her yaştan insanla dolu yolda, yoğun trafiğin içinde, egzoz kokusu yüzünden çam ormanlarının ve denizin kokusunu değil, klimanın ruhsuz serinliğini hissederek ilerliyorduk. Eskiden beri olur olmaz her işe burnunu sokan mitolojik tanrıların biz fanilerle alay etmesi midir nedir, bir yandan da Pinhâni söylüyordu: "Bir yol var ama her yerde tuzak / Bir yol daha var dönmek de yasak / Deryaya yakın dünyadan uzak"

Geçen yüzyılda "doğdukları yerde ölenler" son elli yıldır birden hareketlenmişler, yolculuklara çıkmakla kalmamışlar, sahillere akın etmişlerdi. Bunun son perdesiydi yaşanan. Oysa, çok değil, elli altmış yıl önce yaz geldi mi tatil, akrabaların yaşadığı köyleri çağrıştırırdı. Ders kitaplarında bile "okullar kapanınca köye gitmek"ten söz edilirdi. Yaz boyu serin serin yaşanan yaylalar da buna dahildi. Başka bir deyişle, kasaba ve küçük kent insanlarının yaz anıları bunun gibi birkaç seçenekle sınırlıydı. Çoğunluk için yaşanılan yer değişmezdi. Evler ve bahçeler yaz hayatına hazırlanır, sedirler, minderler çıkarılır, akşamüstü tulumbadan çekilen ya da kovayla mahalle çeşmelerinden alınan suyla yıkanan "taşlıklar"da oturulup akşam serinliğinin düşmesi beklenir, hava kararırken de altmış mumluk ampullerle aydınlatılan masalarda yemek yenirdi. Sonrası ev ahalisinin meşrebine göre bütün mahalleye demli çay kokusu da dağılabilirdi anason kokusu da.

Bu anlattıklarım taşrayı tanımlar sonuçta. İstanbul'da ise her zaman ve her şeyde olduğu gibi hayat farklıydı. Yüzyıllardır "deniz hamamı" kavramıyla tatil olgusu hayatın içindeydi. Evliya Çelebi'nin "cümle dilberân mâh-ı temmûz'da deryâya çimerler" yani "bütün kadınlar temmuz ayında denize girerler" dediği deniz hamamı tahta perdelerle kapatılmış iskeleydi. Bunlar da elbette varlıklı olanlar, "asri hayat" sürenler içindi. Bu zevat yaz gelince "sayfiye evlere" gidiyorlardı. Şimdi şehrin merkezi sayılabilecek Suadiye, Bostancı ve elbette en gözde yer olarak Adalar........

© T24


Get it on Google Play