"Asırlar ezber kılıp birbirine devredecektir"
Diğer
31 Ağustos 2025
26 Ağustos'ta başlayıp beklenenden çok daha kısa bir sürede orduların 9 Eylül'de İzmir'e girişiyle sonuca ulaşan Büyük Taarruz, o günlerde herkes farkında olmasa da ulusal kurtuluşa ulaşmanın çok ötesinde bir anlam ifade ediyordu. Savaşa hem cephede hem karargâhta tanıklık eden Halide Edip Adıvar, bu anlamı, ordular İzmir'e doğru ilerlerken Mustafa Kemal'e bir söyleşi anında fark etmişti. Başkomutan'a "İzmir'i aldıktan sonra artık dinlenirsiniz değil mi?" diye sorduğunu yazar. Aldığı yanıt, yaşanacakları çok somut bir biçimde anlatır: "Dinlenmek mi hanımefendi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz." Bu, bütün zaferlerin ve devrimlerin yazgısını hisseden bir adamın yanıtıdır ve nitekim öyle olmuştur.
Zafer, bu anlamıyla yakın tarihimizde hem bir sonucu hem de bir başlangıcı ifade eder. Bu nedenle gerçekten özel bir durumdur. Ancak ne o zaman ne sonrasında, edebiyatımızda bunu değerlendirebilen yapıtlar neredeyse hiç olmadı. Halide Edip Adıvar'ı bir yana bırakırsak gerçekçi değerlendirmeyi sadece Nâzım Hikmet yapabilmiştir, Kuvayi Milliye Destanı ile. Ancak yakın zamanlara değin devlet katında zinhar yasaktı, gözaltına alınıp tutuklanmayla sonuçlanabilecek bir eylemdi bu destandan parçalar okumak, yayınlamak, hatta anmak bile! Şimdilerdeyse artık klişeleşmiş o bölüm her 30 Ağustos'ta dolaşıma sokuluyor: "Sarışın bir kurda benziyordu / Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı..."
Oysa bu destanın arka planı, yazılış serüveni ve kat kat açılan içeriğin bütünü en az bu bölüm kadar etkileyicidir. Nâzım Nikmet, bu destanı yazmaya başladığında cezaevindedir. Bu durum öyle bir paradokstur ki şiirde sözünü ettiği o meçhul kahramanların, Deli Erzurumlunun, Ali Onbaşı'nın, Kayserili neferin belki kardeşleri, belki yeğenleri, onun deyişiyle "Türk köylüsü" o sıra cezaevinin kulelerinde süngüleri parlayarak Nâzım Hikmet hapishaneden kaçmasın diye nöbet tutuyorlardı ve o düzmece bir yargılamayla içeri tıkılmış olmasına rağmen Cumhuriyet'in kuruluşuna temel oluşturan milli mücadelenin büyük şiirini yazıyordu.
Destanın ilk dizelerinin, 1939'da kâğıda düştüğü biliniyor. İstanbul Tevkifhanesi, Bursa ve Çankırı Cezaevlerinde tamamlanır. Peki neden bu destanı yazmaya girişmiştir Nâzım Hikmet? Araştırmacı ve akademisyen Erkan Irmak, 1937........
© T24
