Biz, siz, onlar ve köpekler
Diğer
T24 Haftalık Yazarı
01 Eylül 2024
"İnsanın en iyi dostuna ne oldu?" Bu soru Wes Anderson'ın Isle of Dogs filminde geçiyor. Filmde hayali Japon şehri Megasaki'nin Belediye Başkanı Kobayashi, artan köpek nüfusu ve hastalıklardan "şehri kurtarmak" için tüm köpekleri Çöp Adası'na sürgün ederek ölüme terk eder. Kendi köpeğini bulmak için adaya giden Atari'nin hikâyesini izlediğimiz film adeta bugünlerin Türkiye'sine bir ders niteliğindedir. Filmde "İnsanın en iyi dostuna ne oldu" diye soran bilim adamına, gerçek dünyanın Türkiyesinden cevap vermek isterim: "İnsana, insanlığa ne oldu?"
Yoksa zaten insanlık dediğimiz, aslında iktidarın arkasına saklandığı Müslümanlık'ın da temeli olan şefkat, hoşgörü ve sevgi demek değil mi? İnsanlık aslında keyif için öldürmek, güç ve iktidar gösterisi olarak kelle koparmak, birbirini aşağılamak, eleştireye katlanamamak, kendi gibi düşünmeyeni hâkir görmek, yapabiliyorsa cezalandırmak mı? Belki de cennet diye vaat edilen yer "hurilerle" değil, gerçek insanlarla doludur ve biz aslında cehennem simülasyonunda yaşıyoruzdur. Malum, cennet dediğimiz ülkemizi cennet haline getiren en kıymetli, en güzel alanlarının, zeytin ağaçlarının, ormanlarının, hayvanlarının, deniz kıyılarının betonlaşmasını, yıkılmasını, "öldürülmesini" izlemekten daha büyük bir azap var mı? Vardır elbette. Çünkü biz ne zaman "bundan kötüsü olamaz" desek, daha kötüsü oluyor.
Daha kötüsü oluyor da biz ne yapıyoruz peki? Biz: hayvanseverler ya da doğa severler, veganlar, çevreciler, solcular, muhalifler, hümanistler… Artık kendinizi nasıl tanımlıyorsanız ama genel olarak 20 yıldır süregelen ve artık tam olarak kendilerine oy vermeyen herkesi, yakalayabildikleri her açıdan cezalandırma sistemine geçmiş olan iktidarın politikasını benimsemeyenler. Yani artık yüzde 50'den çok daha fazla olan "biz" ne yapıyoruz?
Buraya geleceğim ama önceliğimiz köpekler. Hani sosyal medyada viral olan "Sen kim köpek" lafında geçen hakaret olarak kullandığımız hayvan. Hani mecliste birbirine hakaret etmek isteyenlerin ağzından salyalar çıkartarak sık sık söylediği küfürde "köpek", "it" olarak adı geçen hayvan. Yani o ne olduğu herkes için değişen kültürümüzde adı bir küfür olarak kabul edilen hayvan.
Depremde tek bir devlet yetkilisi yokken çocukları kurtarmak uğruna can veren köpekler. Koyunları kuzuları koruyan, çobanlara yoldaş olan, tavukları tilkilerden, köylüleri kurtlardan koruyan köpekler. Yangınlarda itfaiyeye eşlik eden, kayıp kişilerin bulunmasında görev alan, narkotikte görev alan, polislerle birlikte çalışan, görme engellilere göz olan, zihinsel engelli çocukları sosyalleştiren, yaşlıların yalnızlıklarını gideren köpekler. Bu saydıklarımın çoğu Türkiye'de değil dünyanın gelişmiş ülkelerinde yaygın olan durumlar tabii. Bizde neden yaygın değil? Maalesef dini sebeplerle köpekler "abdest bozan" hayvanlar olarak görülüyor.
İktidarın 20 yıldır çok çok çok başarılı olduğunu kimse inkâr edemez. Kendi istediklerini yapmak konusunda, halkı manipüle etmek konusunda ve kutuplaştırmak konusundaki başarıdan söz ediyorum. Halkı kutuplaştırmanın çocuk oyuncağı olduğunu, Türkiye'de yaşayanların "biz/onlar" ayrımına her durumda düşmeye hazır olduklarını öğrendik sayelerinde. Taraftarlık kanımızda varmış. Bu ayrımı başlattıkları ilk nokta olan "bizim başörtülü bacılarımız" söyleminde yatan dindar kesim ve o zamanın anlayışı ile "diğer yüzde 50" arasındaki fark 20 yılda büyük oranda kapanırken her sene iktidar yeni bir kutuplaştırma vesilesi buldu. Son oyunu da işte, konumuzun temeli köpek sevgisi.
Burada da öyle ince bir yerden yakaladı ki halkı, en sakin insanı bile canavara çevirmeye yetti. Söyleminin altında hep şu vardı: Köpekseverler zenginlerdir, alım gücü olanlar köpekleri refah içinde beslerken fakir halkın çocukları bu köpekler tarafından korkutuluyor, ısırılıyor. Bu sonuca nereden vardığımı soranlar olacaktır: Dinleyerek vardım. Hatta bunu neredeyse çok açık bir şekilde ifade ettiği 29 Mayıs tarihli Meclis konuşmasında şöyle diyor Erdoğan, halkına karşı muazzam bir hassasiyetle:
"Bugüne kadar rotamızı daima milletimiz belirledi, istikametimizi milletimiz çizdi. Siyasetimizin hudutlarını millet tayin etti. Elitlere değil, halka baktık. Bağıranların, çağıranların değil, sessiz yığınların sesi olduk. Tuzu kurularla değil, şehrin çeperlerinde hayat mücadelesi verenlerle yol yürüdük. Sırtını güç odaklarına yaslayanlar için değil, Allah'tan ve devletten başka hiç kimsesi olmayanlar için siyaset yaptık. Ne yaptıysak milletimiz için, milletimizle birlikte yaptık. Ne başardıysak yine aziz milletimizin güçlü desteğiyle başardık. Biz milletimiz için çalıştıkça, didindikçe, şikayetlerine çözüm buldukça milletimiz de bize sahip çıktı, desteğini ve duasını bizden esirgemedi. Bugün de aynı hassasiyetle yolumuza devam ediyoruz ve edeceğiz. Milletimizi, milletimizin can güvenliğini çok yakından ilgilendiren ve artık tahammül edilemez noktaya varan sahipsiz köpek sorununa da işte bu zaviyeden bakıyoruz."
Bu noktada işler biraz karışıyor. Çünkü "karşı taraf" dediğimiz tam olarak kim bilemiyoruz. Ama şöyle bir gerçek var ki; köpekler genel olarak Türkiye'de ve Müslüman ülkelerde öyle çok çok da sevilmez çünkü hadisi şerifleri keyfi yorumlama anlayışı nedeni ile köpekler çoğu yerde "necis" yani İslam dinine göre pis kabul edilir. Şafii mezhebine göre köpek necis kabul edildiği için, köpeğin değdiği yerleri yıkamak gerekir. "Köpek, domuz ve onlardan türeyenler, bunların artığı, teri necistir. (...) Bununla beraber, Şafii mezhebinde av köpeği, çoban köpeği beslenebilir. Ancak köpeğin, hiçbir faydası olmayacak şekilde, sadece bir süs olarak kullanılması uygun değildir" - İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof. Dr. Vehbe Zuhayli. Hanefi mezhebine göre köpeğin kendisi pis değildir. Köpeğe dokunmakla veya köpeğin bize dokunmasıyla ne elimiz ne de elbisemiz pis olur. Fakat köpek terlemiş olursa veya dili/salyası elimize veya elbisemize değerse o zaman bu necis olarak kabul edilir. Ayrıca köpeğin üzerinde necis bir şey yoksa değdiği elbise ile namaz kılınabilir.
Bu konuda hadis yorumları hep farklı farklı açıklanmış, çoğu zaman kafa karıştırıcı bir durum ortaya çıkmış. Ancak değişmeyen bir şey var ki; İslam dini merhameti "bütün mahlukatlara" karşı emreder. Doğrusu nedir anlayabilmek için medrese eğitimi almış, isminin gizli kalmasını tercih eden emekli bir imam ile görüştüğümde "Sana sadece özetle söyleyeyim, cennet merhamet edenler ile doludur, Hz. Muhammed (S.A.V)'ın kedi ve köpeklere eziyet edenlerin daha büyük eziyete uğrayacağını söylediği hadislerimiz vardır. Dahası, masum ve sizden güçsüz bir hayvanı size zarar vermediği halde öldürmek günahtır." şeklinde anlattı.
Buna karşın dini eğitim ve bilgi veren web siteleri köpek giren eve melek girmeyeceğinden tutun da köpeğin pis olduğu ve katlinin vacip olduğuna kadar her türlü olumsuz bilgi ile dolu. "Köpek ve Müslüman" tarzı anahtar........
© T24
visit website