menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bay Deatsman’ın klavikordu

15 1
02.02.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

02 Şubat 2025

Mr. Deatsman

90’lı yılların sonunda, 2000’lerin başında ABD’nin Indiana eyaletinde küçük, şirin ve rengarenk bir kültür vahası olan Bloomington şehrinde macera dolu 20’li yaşlarımın tadını çıkarıyordum. Bloomington'u Bloomington yapan, mezun olduğum Indiana Üniversitesi'ydi. Dünyanın en iyi ve en ünlü müzik fakültelerinden birine sahipti. Dünyanın dört bir yanından başarılı öğrencilerin gelip kaynaştığı, kültürel anlamda son derece besleyici bir ortamdı -halen de öyledir eminim-. Müzik fakültesinin en iyi kalitede konser piyanoları ve kayıt imkanlarıyla donanmış birkaç konser salonu vardı. Opera binamız ayrıydı. Okul bünyesinde öğrencilerden oluşan, pek çok profesyonel orkestraya denk düzeyde 4 senfoni orkestrası, nice koro ve müzik topluluğuyla yılda ortalama 1000 konser olurdu. Yıl boyu devam eden dev bir festival gibi! Çalma, söyleme gerektiren tüm sınavlarımızı halka açık konser şeklinde verirdik. Hocalarımızla birlikte arkadaşlarımız ve şehirden insanlar gelirdi dinlemeye. Hepsi ücretsiz!

İşte bu konserlerde salonun hep aynı tarafında, hep aynı koltukta oturan yaşlı bir beyefendi vardı. İkiye ayırdığı uzun beyaz sakallarından ve beyaz saçlarından 70'li yaşlarda olduğu anlaşılıyordu. Özellikle Auer salonunda neredeyse her konserde görürdük onu. Yalnız gelir, yalnız oturur, sonuna kadar ilgiyle izlerdi.

Gel zaman git zaman kendisiyle tanıştık, zira konser sonrası biz genç sanatçıları tebrik etmeyi de ihmal etmezdi. Ben ve bir grup arkadaşım fakültede karşılaştıkça kendisiyle sohbet etmeye başladık. Adı Gerald A. Deatsman’dı. Anılar ve fikirlerle dolu, egzantrik ve bir o kadar zarif bir insandı. Tam bir tonton dede gibi, bizi her gördüğünde ceketinin yan cebinden şeker çıkarıp verirdi. Bazen de bir yerlerden bulduğu, mesela çöpten bulup "A, bu güzel ve sağlam Mozart rozetini kim neden atmış?" deyip temizlediği ufak tefek hediyeleri bizim için aylarca saklar, karşılaştığımızda verirdi. Bir seferinde üzerinde "Decadence" yazan içi boş ama şık bir kadın iç çamaşırı kutusu bulmuş, benim için saklamıştı.*

Meğersem o da bizim okuldan mezun bir piyanistmiş! Ancak piyano üzerine bir kariyer yapmamıştı. Okulu bitirdikten sonra genç yaşta uzun süren ve bünyesini alt üst eden bir hastalıkla boğuşmuş, ölümden dönmüş, piyanist olmaktan ümidi kesmiş ve çeşitli işlerde çalışmıştı. Dünyayı gezmişti. Diğer bazı eyaletlerde yaşadıktan sonra Indiana'ya dönmüş ve emekli olana kadar Indiana Üniversitesi'nin Öğrenci Birliği binasında resepsiyonist olarak çalışmıştı. Hiç evlenmemişti. Bize anlattığına göre 3 kadına teklif etmiş, reddedilmiş ve bir daha denememişti.

Bir süre sonra bazılarımız arada sırada onu evinde ziyaret eder olduk. Yalnız yaşıyordu. Lojman tipi bir binada yer alan küçücük dairesi bir antikacı dükkanına benziyordu. Her taraf dünyanın dört bir yanından gelen süs eşyalarıyla doluydu. Mumlar, şamdanlar, lambalar, kartpostallar… Özgürlük abidesi gibi tek elinde abajur taşıyan, antik tarzda yapılmış çıplak bir kadın heykelinin üzerini şık bir şekilde bir bezle örtmüş, elbise yapmıştı. Sonradan anladım ki dindar bir Hıristiyandı, ancak dinini kendisine saklıyordu. Hiç bir sohbetimizde dini konulara girmez, lafın arasına Allah'lı peygamberli deyişler sokmazdı.

Her uğradığımda, o tıklım tıklım salonun sunak gibi düzenlenmiş bir köşesinde en........

© T24

Get it on Google Play