menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kederde, tasada, sevinçte ve “korkuda” birlik

19 13
18.01.2025

Diğer

18 Ocak 2025

Milletçe bizi en çok birleştiren ve benzeştiren özelliğimiz nedir acaba?

Korku olabilir mi?

Çünkü cümleten korkuyoruz.

Siyasetçi korkak, iş insanı korkak, gazeteci korkak, sanatçı korkak…

Belediye başkanlarından gazetecilere “yeterince korkmayan” ya da “diğerlerinin korkmasını sağlayabilecek olanlar” içeri tıkılıyor.

Son zamanların siyasi bilmecesi “çözüm süreci”, yani “yeni paradigma” veya adı her neyse (“iktidarın Kürtlerle diyalogu”), nasıl gidiyor görüyorsunuz.

Bir yanda sisler ve puslar arasında pek görünmeyen bir havuç silueti…

Öbür yanda güneş olmadığında bile parıl parıl parlayan tonla sopa…

Bu şartlarda elbette muhalif olmak cesaret istiyor.

Ama cesaretsiz muhalefet de olmuyor.

Muhalif kelimesinin kökeni Arapçadan geliyor ve karşıtlığa, aleyhte olmaya, zıtlaşmaya, itiraz etmeye dayanıyor.

Hem “muhalif” geçinip hem fazla itiraz etmeme ya da mevcut avantajlarını kaybedecek kadar zıtlaşmama eğiliminde “durumu idare edenlere” vaktiyle Friedrich Nietzsche ne demişti:

“Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin.”

Bizde korku her yere sinmiş.

En başta ruhumuza.

“Çocuk eğitimi” sanılan şeyin de, toplumsal ilişkilerin de, siyasetin de vazgeçilmez unsuru.

Eskiden beri hep böyle olmuş.

İstiklal Marşı’nın bile “korkma” diye başlaması tesadüf olmasa gerek.

Ama kendini o ulusal sembolün bir numaralı sahibi olarak görenler/gösterenler, bugün sanki tam tersini haykırır gibiler:

“Kork!”

Korkutucu yasalar ve yasaklar birbirinin peşi sıra geliyor.

Hapishaneler taştı... Basın özgürlüğü yerlerde... Sendikal mücadele, sivil toplum........

© T24