menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Üstünden tanklar geçmiş o Türkiye'de ilk bienal nasıl ve nerede yapıldı?

16 6
11.09.2025

Diğer

11 Eylül 2025

Raimund Kummer


ULUSLARARASI
İSTANBUL BİENALİ TARİHİ - II

Latince “iki yılda bir anlamına gelen Bienal kavramı dünya sanat literatürüne ilk kez 1895 yılında uluslararası sanat sergisi olarak düzenlenen Venedik Bienali ile girdi.

Düzenli aralıklarla gerçekleştirilen uluslararası sergiler İkinci Dünya Savaşı sonrası yaygınlaştı. Brezilya’da São Paulo (1951), Almanya’da Documenta (1955), Avusturalya’da Sydney (1973), Küba’da Havana (1984), Güney Kore’de Gwangju (1995)…

İlki 1987’de gerçekleştirilen Uluslararası İstanbul Bienali’yle birlikte Türkiye’de çağdaş sanatın hem üretim biçimlerinde hem de izleyiciyle kurduğu ilişkide köklü bir dönüşüm yaşandı.

Postmodernizm sonrası çağdaş sanatın evrimiyle kesişen İstanbul Bienali sadece estetik değil aynı zamanda toplumsal, politik ve duygusal alanlarda da bir paradigma değişimini temsil eder.

Ancak o dönemde küresel sahnede yaşanan gelişmeleri görmeden yereldeki yönelimleri okuyabilmemiz zor.

Çağdaş sanatın eleştirel kökeni 1900’lerin başına, avangart sanat hareketi Dada’ya uzanır. Bir pisuvarı hazır bir heykel olarak sergileme teşebbüsü, sanatı üretken düşünce alanına çekmek için radikal bir adımdı. Hareket müzelere, sanatta uzmanlaşmaya karşı çıkıyordu.

68 Hareketi, dünyada yalnızca öğrenci ve işçi hareketleri gibi toplumsal katmanlarda değil sanatta da bir kırılma yarattı. Sanat hiç olmadığı kadar politikleşti. Özgürlük ve barış talepleri sanatta seçkinci, kurum merkezli, ticari yaklaşımları sarstı. Dada’yla aynı kökten beslenen kavramsal sanat yaşamın içine girdi.

Eylemlerde çekilen fotoğraf ve videolar, afişler ve sloganlar işlerin parçasıydı artık. İzleyiciyi sürece dahil eden performanslar ve kavramsal işler kamusal alanlara yayıldı. Fluxus gibi gruplar sanat ve yaşamı bir araya getirmeyi, medyumlar arasındaki geleneksel ayrımları yıkmayı, iş birliği ve izleyici katılımı yoluyla sanatçının otoritesini zayıflatmayı hedefledi.

Uluslararası sanat alanında pek çok gelişme yaşanırken Türkiye’de yeni gelişmelere açık bir tartışma ortamından söz etmek zor. 68 hareketi dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir dalgalanma yaratmıştı ama 1971 muhtırası ve ardından 1980 darbesi ülkenin üstünden tanklarla geçerken özgür, eleştirel düşünce ve sanat da kendi payına düşeni aldı.

Türkiye’de bu dönemde sanata Akademi hakimdi. Akademi kökenli sanatçılar da ağırlıklı olarak modernizmin biçim arayışlarına sıkışmıştı. Sanat ortamındaki hiyerarşik yapı yaratıcı düşüncelerin ve yeni arayışların gelişmesi için uygun bir zemin yaratmıyordu. Buna bir de askeri müdahalelerle artan baskı ve sansür eklenince Türkiye'de sanat, soyutun örtük alanına itilmiş oldu.

80'lerde bu dar çerçevenin dışına çıkabilen sanatçıların neredeyse tamamı yurt dışında yaşamış ya da eğitim almıştı. Malzemenin alışıldık kullanımına ters düşen, mekânı işin parçası haline getiren bu üretimler, Türkiye’de Akademi’nin sınırlarını görünür kıldı. Akademi ise neredeyse 90’ların ortalarına kadar dünyadaki avangart sanat hareketlerine mesafeli durmaya devam etti.

Türkiye’de kavramsal sanatı görünür kılan İstanbul Bienali işte böyle bir dönemde doğdu.

İKSV tarafından uluslararası çağdaş bir sergi düzenlenmesi için Beral Madra yetkilendirildiğinde amaçlanan, Türkiye çağdaş sanat ortamının uluslararası alanda görünürlük kazanmasıydı. Türkiye Özallı yıllarında........

© T24