menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Baby Reindeer ve Fleabag'i dünyaya tanıtan Fringe Festival İstanbul’da!

15 0
07.09.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

07 Eylül 2024

1947 yılında Uluslararası Edinburgh Festivali'ne davet edilmeyen sekiz tiyatro topluluğunun şehrin çeperinde kendi başlarına yaptıkları gösterilerle başlayan ve günümüzde 58 farklı ülkeye yayılan Fringe Festival, artık şehirlerin merkezlerinde çok uluslu bir festivale dönüştü.

77 yıldır neredeyse her sene, Ağustos ayında Edinburgh'da düzenlenen festival, tiyatro, komedi, dans, fiziksel tiyatro, sirk, kabare, çocuk gösterileri, müzikaller, opera gibi birçok sahne sanatını dünyanın çeşitli yerlerinden gelen izleyicilerle buluşturuyor.

Dünyanın Mr. Bean olarak tanığı Rowan Atkinson ile 2014 yılında hayatını kaybeden ABD'li komedyen Robin Williams'ın ilk performanlarını sergilediği Edinburgh Fringe Festival; güncelliğini hâlâ koruyan Phoebe Waller-Bridge'in Fleabag'ine, Baby Reindeer'dan tanıdığımız Richard Gadd'ın Cheese & Crack Whores ve Breaking Gadd gibi otobiyografik oyunlarına da ev sahipliği yapmıştı.

Dünyadaki en önemli biletli etkinlikler arasına giren Fringe Festival, Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu'nda tanışan bir ekibin öncülüğünde 2019 yılında İstanbul'da ilk kez yapıldı. Bu yıl altıncısı düzenlenen Istanbul Fringe Festival'in Eş Kurucusu ve Kültür Politikaları Direktörü Zeynep Uğur, festivale dair merak edilenleri T24'e anlattı.

- Istanbul Fringe Festival’ine geçmeden önce “Fringe Festival” nedir ve tarihinden biraz bahsedebilir misiniz?

“Fringe” kelime olarak çeper, saçak, marj, kenar gibi anlamlara geliyor. 1947’de Uluslararası Edinburgh Festivali’ne davetli olmadıkları halde gelen birkaç ekibin gösterilerini şehrin "fringe”inde kendi kendilerine sergilemeye karar vermesiyle Edinburgh Fringe Festival doğuyor. Bugün dünyanın en büyük ve önemli gösteri sanatları festivallerinden biri niteliğinde. “Fringe” daha sonra bir akıma dönüşüyor ve başka şehirlere yayılıyor. Bugün dünyada şehirlerle özdeşleşen 300 kadar Fringe Festivali var. Bir Dünya Fringe Ağı var ve festivaller birbiriyle iletişim içinde olsalar da bu ağın esnek bir yapısı var. Festivaller her şehirde farklı ölçek, sanatsal içerik ve vizyonla gerçekleştiriliyor. Yine de bu festivallerin alternatif olana alan açma, şehrin alternatif mekanlarını kullanma, kariyerinin başındaki sanatçıların deneysel işlerin, görünür kılma, ana akımın dışında kalan işlere yer verme gibi noktalarda ortaklaştığını söyleyebiliriz.

- Türkiye'de sahne sanatlarının başlı başına 'fringe' olduğunu düşünüyor musunuz?

Türkiye’nin toplumsal ve siyasal bağlamında kültür ve sanatın bizatihi kendisi kenara itiliyor. Alanda üreten herkes büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Siyasal söylemlerde tiyatro, dans, opera, performans gibi disiplinler “buralı” olmayan, ithal edilmiş disiplinlermiş gibi hedef gösterilebiliyor. Bu nedenle de çok kırılgan, kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalan bir alan var. Ben bunu çok sık vurguluyorum, Batı’da Batı’yı anlatmak için kullanılmış kavramları aynen alıp kullanmamız düşünce dünyamızı daraltabiliyor. Türkiye’nin Avrupa ülkeleri ya da Amerika gibi bir ana akım-alternatif alan inşası yok. Herkes aynı kırılgan zeminin üstünde yürüyor ve her an mülksüzleşme ile, mekanını terk etmek zorunda kalmak gibi tehlikelerle karşı karşıya. Bir yandan da tabii ki sektörde farklı farklı aktörler var ve küçük bağımsız sahnelerle özel sektör tarafından desteklenen büyük prodüksiyon tiyatrolarının karşı karşıya olduğu riskler aynı değil. Alanın da homojen olmadığını unutmamak lazım. Bu söylediklerimi işin sanatsal kısmını dışarıda tutarak söylüyorum. Sahne sanatlarında üretimlerin “fringe” olup olmadığı bambaşka bir tartışmanın konusu.

- Peki, siz hangi motivasyonla festivalin İstanbul’da da yapılmasını istediniz ve kurucu ekip nasıl bir araya geldi?

Biz çekirdek bir ekip olarak Galatasaray Üniversitesi’nde farklı farklı bölümlerde okurken Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’nda beraber tiyatro yapıp o arkadaş grubunu devam ettirmiş bir ekibiz. Bizim toplulukta olduğumuz dönemde Fringe ekibinin yanı sıra Nezaket Erden, Ziya Demirel, İlyas Özçakır, Çağdaş Ekin Şişman, Doğa Nalbantoğlu, Ozan Küren gibi bugün tiyatro ve sinemada aktif olarak üreten insanlar vardı. Büyük bir arkadaş grubu olarak devam eden bu toplulukta kültür ve sanatla ilgili bir şeyler yapmak isteyen insanlar olarak birbirimizin üretimlerinden beslendik ve bu konuda iletişimde kalmaya devam ettik.

Festivalin Sanat Direktörü Emre Yıldızlar Brüksel’de Ecole Lassaad’da fiziksel tiyatro eğitimi aldıktan sonra orada kurduğu kumpanyalarla Stockholm ve Atina Fringe festivallerine katılmıştı. Fringe festivallerini bu sırada keşfeden Emre’nin aklına “İstanbul’da niye bir fringe yok, biz yapsak aslında!” fikri düşmüş. Bu fikri ilk olarak Emirhan Altunkaya ve Denizhan Çay’a açıyor, beraber bunun için çalışmaya başlıyorlar. Ben de aynı sıralarda Türkiye’de gösteri sanatları ve sosyal bilimleri birleştiren bir proje yapmayı istiyordum, Emre’yle bunun için konuştuğumda “İstanbul’da Fringe yapıyoruz, sen de bu işin içindesin!” dedi. Hiç ikiletmedim. İletişim için yıllardır pek çok farklı mekanın ve festivalin kurumsal iletişiminde çalışan arkadaşımız Eda Erman da dahil olmalı dedim. Eda da büyük heyecanla karşıladı. O sıralarda yeni tanıştığımız Gizay Akdoğan da projeye katıldı ve özellikle prodüksiyon alanındaki bilgilerini paylaştı. Yavaş yavaş projeyi duyurmaya başlayınca Erasmus yaparken Prag Fringe’de çalışan Zeynep Demir, “Ben Fringe yapacaktım İstanbul’da, siz kimsiniz? Ben de bu işin içinde olmak isterim” diye bir mail attı ve hemen dahil oldu. Böylece bu projeye tutkuyla inanan bir ekip olarak toplandık, giderek de çoğalıp çemberi genişletiyoruz.

Emre’nin ilk fikri çok temel bir ihtiyaçtan ortaya çıkıyordu: İstanbul giderek ekonomik ve politik faktörler sebebiyle dünyadan kopmaya başlamıştı. Özellikle performans sanatlarında İstanbul’un çok dinamik bir alternatif sahnesi varken yurt dışında benzer işler yapan sanatçıları İstanbul’da izleme imkânı yoktu. Çok az sayıdaki uluslararası gösteriye de öğrenciler ve genç sanatçılar yüksek bilet fiyatları sebebiyle çok kısıtlı bir şekilde erişebiliyordu. İstanbul’a kariyerinin başındaki sanatçıların yenilikçi işlerinin erişilebilir fiyatlara izlenebileceği, insanların birbiriyle tanışıp kozmopolit bir atmosferi birlikte deneyimleyebileceği bir festival katma motivasyonundan yola çıktık.

Bir yandan da her şeyden önce bir........

© T24


Get it on Google Play