menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güçsüz bir Batı değil, bambaşka bir Batı: Aşırı sağ ne istiyor?

16 1
10.03.2025

Diğer

10 Mart 2025

Batı karşıtlığı, sadece Batı dışındaki toplumlara özgü bir olgu değil; Batı'nın kalbinde de güç kazanıyor. Bu hafta Financial Times tarafından Dünya Değerler Araştırması verileriyle hazırlanan bir haber, ABD sağının liberal değerler ve uluslararası iş birliği konusundaki tutumları bakımından Türkiye, Çin ve Rusya gibi ülkelerle aynı eksende yer aldığını ortaya koyuyordu.

Batı içindeki Batı karşıtlığına dayanan aşırı sağ, parçalı bir hareketten ziyade, farklı düşünürler tarafından temsil edilen ve ortak temalar etrafında şekillenen tutarlı bir ideolojiye işaret ediyor. Değerler açısından Rusya ve Çin gibi ülkelerle benzerlik taşısa da onlardan temel bir farkı var: Batı aşırı sağı, Batı'nın üstünlüğünü hedef almıyor; aksine, Batı’nın üstünlüğünü koruması için liberal Batı’dan vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor.

Liberal Batı’ya yönelik eleştirileri ise beş temel noktada toplanıyor: demokrasi, elitizm, çokkültürlülük, gelenek kaybı ve küreselleşme.

Aşırı sağ düşünürler, demokrasinin vaatlerini yerine getirmekte başarısız olduğunu, bunun yerine yerleşik güç yapılarına bir maske işlevi gördüğünü savunuyorlar. Onlara göre demokrasi, halkın gerçek iradesinin bir ifadesi değil, elitlerin egemenliklerini sürdürmek için manipüle ettikleri bir araç.

Örneğin, Mencius Moldbug, demokrasiyi vasatlığı ve verimsizliği sürdüren kaotik bir sistem olarak tanımlar. Demokratik yönetimi, liderlerin uzun vadeli istikrardan çok geçici kamuoyu görüşlerine bağlı olduğu bir tür "örgütlenmiş anarşi" olarak resmeder.

Moldbug, kurumsal yönetime dayanan bir modelle, egemen bir liderin (ya da "devletin CEO'sunun") toplumu maksimum verimlilik ve düzenle yönetmesi gerektiğini savunur. Zira aşırı sağın devlet görüşü “bir şirket” olarak devlet modeline dayanır. Katılım ve söz değil, verimlilik esastır.

Aşırı sağın liberal Batı’ya yönelik eleştirilerinin bir diğer önemli unsuru elitlere yönelik öfkedir. Aşırı sağ akademide, medyada ve kültürel kurumlarda yer alan liberal elitleri, ilerlemeci ortodoksiyi dayatan ve kendi çıkarlarını gözeten bir sınıf olarak eleştirir. Bu elitler, nesnellik kisvesi altında muhalif sesleri bastırır ve liberal ideolojileri empoze ederler.

Örneğin, aşırı sağın en etkili düşünürlerinden biri olarak yeniden popülerlik kazanan Julius Evola, modern elitleri Batı medeniyetinin manevi ve kültürel köklerinden kopmuş olmakla eleştirir. Evola, liberal elitlerin materyalizmi öncelediğini ve bunun da toplumsal refah ve ahlaki düzen için gerekli olan manevi temelleri aşındırdığını savunur.

Aşırı sağın, liberal Batı’ya üçüncü eleştirisi çokkültürlülüğe yöneliktir. Aşırı sağ, kapsayıcılık ve çeşitliliği, liberal Batı’nın çöküşünün merkezinde konumlandırır ve bu değerlerin toplumsal bütünlüğü zayıflattığını ve ulusal kimliği aşındırdığını savunur.

Greg Johnson, Beyaz Milliyetçi Manifesto adını verdiği kitabına şöyle başlar: “Dünyada bir hayalet dolaşıyor, Beyaz milliyetçiliğin hayaleti.” Johnson liberal Batı’nın çokkültürlülüğüne karşı etnonasyonalizmi savunur ve çeşitliliğin toplumları parçaladığını ve uzun vadeli istikrar için........

© T24