menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Lavanta kokulu özlemler

10 1
12.01.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

12 Ocak 2025

“Yüreğim! Unutacağız onu!
Sen ve ben-bu gece!
Sen verdiği sıcaklığı unut,
Işığı unutacağım ben de!

- Emily Dickinson, Aşk Yaşamdan Önce Gelir

Hiçbir şeyin yaşamdan önce gelmediği, her şeyle aramızı bozan memlekette, örümceklerin mesken tuttuğu bir panjuru aralayıp özlemekten dem vuracağım.

İçine sitemsiz hüzünlerin karıştığı, gözyaşlarımızla akıp gitmesinden sakındığımız için yutkunduğumuz, insanın hem burnunun direğini hem de belleğini sızlatan o derin, kusursuz lavanta kokulu özlemleri yoklamak niyetindeyim.

İnsanın içini çeke çeke çok özlediklerine uğrayan kokuları alan duyu sinirlerimiz de gözyaşı kesemiz de işte o sızladı dediğimiz yerde yani tam burun kökümüzde.

Neyi ne kadar özlediğimizi anlamamız için bir ses bir görüntü yetiyor…

Özleminin derinliğini ölçmek ise kokuyla ilişkili.

Koku bize eşlik etmiş en kadim duyumuz.

Koku almak ilişkili olan merkezimizin, anıların yaratılması için yaşamsal olan merkezin hemen yanında yer aldığını da belirteyim

Ez cümle , kokular bir bellek kazıcısı gibi özlemleri manâlandıran anıları gün yüzüne çıkarıyor...

Gözlerim ne zaman ufku olmayan bir boşluğa dalıp gitse, bir koku beynimin kıvrımlarına süzülüp bir anının telini titretse, neyi ve niye olduğunu bilmesem de beni derinliklerine çekenin ve benim direnmeye çalıştığımın eski bir özlem olduğunu duyumsarım.

Geçtiğimiz hafta bağıra çağıra bir marş gibi söylediğimiz “ben de özledim” şarkısının arabesk şarkıcısı ölünce, aslında o zaman da ne zihnime ne gönlüme seslenmemiş olan bu şarkının sözlerinin manasızlığını düşünerek duraksadım.

Doğası gereği savruk, hoyrat, hiçbir şeyi özlemeyen gençliklerimizde naif özlemleri yadırgar ama bir şeyi özleyeceğimizi, özlemezsek bir geçmişimiz olmayacağını sezerdik.

Özlem olmazsa geçmiş olmaz ki…

Ben özlediklerimizin bildiklerimiz, bizatihi yaşanmışlıklarımız olduğunu, geçmişi kuranın da özlemler olduğunu düşünürüm.

Arabesk bir kahırla o şarkıyı bağıra çağıra söylerken bilincimi acıklı özlemlerle tanıştırmaya yeltenmiş olmalıyım.

Çünkü benim 12 Eylül sonrasına kalmış gençlik yıllarım mahzun ve kimsesizdi.

Bizim “kimselerimizin” sevda kokulu gençlikleri kara deliklere yuvarlanmıştı…

Biz de öyle olmasak da mahzun hisseden kimsesizleri hissederek acıklanıyorduk.

Sonraları, acıya katlanabilen ama acıklı şeylere katlanamayan kişiliğimi keşfederek benliğime lavanta kokulu pansumanlar yaptım.

Okuyarak anlamak ve kavramak çabaları, Stravinsky, Brahms, Sibelius, Rachmaninoff, Jazz’ın ruha üfleyen notaları ve sinema ile özlemlerime lavanta kokusu serpiştirişim.

Yine de makulleştirdiğim özlemekliğimin, sıkça zihnimin hükmünden kurtulup arabesk kahıra, havadaki bulutlara, tozlara karışıp burnumun direğini sızlatışı.

Gül suyu ve enfiye kokulu ninemle, bizden uzak geçirdiği günlerden sonra kavuşup birbirimize sıkı........

© T24