menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir tabağı lüks yapmak için trüf gerekmez

17 1
12.04.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

12 Nisan 2025

Bir restoranda menüye yüksek fiyatlı bir yemek koyduğumuzda, hepimizin aklında aynı soru belirir: “Misafirler bu ücreti ödemeye razı olacak mı?” Yıllar önce ilk kez maliyeti yüksek bir spesiyali menüye eklemem gerektiğinde ben de aynı endişeyi taşıyordum. O deneyim bana çok şey öğretti. Zamanla fark ettim ki aslında mesele, yemeğin yanındaki etiket fiyatından ziyade, müşteriye hissettirdiğiniz değer. Fiyatı sayfada gören müşteri için rakamlar ilk başta caydırıcı gelebilir, ancak sunulan deneyim ve algılanan değer yeterince yüksekse “pahalı” kavramı aklından uçup gidiyor. Yani algıyı doğru yönetirsek, her fiyat makul görülebilir. Bunu restoran yöneticiliğimde defalarca gözlemledim.

Örneğin menümüze 30 günlük kuru dinlendirilmiş, özel çiftlikten gelen bir bonfile eklemiştik. Fiyatı da haliyle ortalamanın epey üzerindeydi. İlk başta birkaç müşteri menüdeki rakama bakıp şaşırdı. Fakat sunum şeklini ve anlatım dilini değiştirdik: Sıradan bir “Bonfile” demek yerine, menüye “30 Gün Dinlendirilmiş Trakya Bonfilesi” diye yazdık ve altında etin hikâyesini kısaca anlattık. Garsonlarımız servis sırasında etin hangi lokal çiftlikten geldiğini, nasıl özenle hazırlandığını misafire aktarmaya başladı. Sonuç? Misafirler sadece bir yemek değil, bir hikâye satın aldıklarını hissettiler. Tabakta gelen ürünün ardında emek ve özen olduğunu bilmek, fiyat etiketini ikinci plana attı. Nitekim Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma da menüde yemeğin cazip bir tasviri yapıldığında satışların yüzde 27 arttığını ve müşterilerin o yemeği daha kaliteli ve fiyatına değer bulduğunu ortaya koymuş​. Demek ki birkaç sıfat, biraz hikâye, müşterinin gözünde yemeği bambaşka bir konuma yükseltebiliyor.

Tabii ki sadece yazı değil, deneyim de çok önemli. Müşteri restoranınıza yalnızca karnını doyurmaya değil, aynı zamanda unutulmaz anlar yaşamaya geliyor. Diyelim menünüzde fiyatı yüksek bir tatlı var – mesela masada alevli bir şovla servis edilen suflei düşünün. Böyle bir sunum yapıldığında, o tatlı artık sadece bir tatlı olmaktan çıkıp küçük bir tiyatro performansına dönüşüyor. Misafir cep telefonuna sarılıp o anı ölümsüzleştiriyor, belki sosyal medyada paylaşıyor. İşte bu deneyimin kendisi, ödediği ücreti misafirin gözünde haklı çıkarıyor. Hatta İngiltere’de yapılan bir anket, Instagram’da güzel görünecek bir mekânda yemek yiyebilmek için insanların kişi başı ortalama 28 pound (bugünün kuruyla yaklaşık 1400 TL) fazladan ödemeye razı olduğunu gösteriyor​. Düşünün, sadece estetik ve deneyim uğruna ekstra bir bedel kabul ediliyor. Bu da bize şunu anlatıyor: Eğer misafire anlatacak bir anı, gösterilecek bir deneyim sunarsanız fiyat etiketine takılmıyor, hatta bunun için memnuniyetle daha fazla ödüyor.

Deneyimin önemli bir parçası da sunum ve görsellik elbette. “Göz doymadan gönül doymaz” sözünü boşuna dememişler. Şık bir sunum, porselenin üzerindeki küçük sanat dokunuşları, renklerin uyumu, bunlar müşteriye daha ilk bakışta “özel bir şey” yediğini hissettiriyor. Kendi tecrübemden bir örnek vereyim: Menüdeki klasik bir mezemizi iki........

© T24