menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Seray Şahiner: Haklıyı savunmamak da saldırının bir parçası!

22 26
02.03.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

02 Mart 2025

Seray Şahiner

Seray Şahiner, Doğan Kitap’tan yayımlanan yeni romanı Vatan Millet Samatya ile yine gerçeği en çıplak haliyle anlatıyor. Bu kez, sokaklar, caddeler, semtler sadece birer adres değil; kaderin yönünü çizen sınırlar. Kadınlar sürekli yer değiştiriliyor, mahallelerinden koparılıyor. Ama sadece İstanbul değil, ev de onlar için güvenli değil. Peki, bir kadın gerçekten “Burası benim, burada güvendeyim” diyebilir mi? Yoksa hiçbir yer, hiçbir zaman onlara ait değil mi?

Roman, aile bağlarını sevgiyle değil, zaaflarla kuran üç kuşağın hikâyesi. Sevilmek isteyen kızların tetikte büyümesini, baskı altında yaşayan kadın ve erkeklerin hayatta kalmak için başvurduğu farklı yolları anlatıyor. Kimi mizaha sığınıyor, kimi suskunluğa.

Seray Şahiner’le kadınlar için güvenli olmayan bir dünyayı, susturulanları ve susturanları, şiddetin nasıl sıradanlaştığını ve bazı çocukların büyümeden öğrendiği gerçekleri konuştuk. Zihninizde ve kalbinizde derin izler bırakacak olan Vatan Millet Samatya'yı okumalısınız.

- Melek’in çocukluğu suskunlukla başlıyor. Çocukken öğrenilen çaresizlik, kadere dönüşür mü? Ne düşünüyorsun?

Tembihlenmiş suskunluk tetiklenmiş patlamaya dönüşüyor. Anlattığım çocuklar, kâh başlarına geleni anlatmaya cesaret edemediklerinden kâh büyüklerin sözüne karışılmaz öğretisinden… Çoğu zaman da sözlerinin hükmü olacak kadar ciddiye alınmadıklarından sır tutmayı öğrenmiş; kendi kendisinin hem ebeveyni hem evladı olmuş çocuklar. Umursanmadıkça umursamayı bir zırh olarak kuşanmışlar. Bir kendini savunma refleksi de var. Kedere, kadere dönüşmemiş, kadere isyana dönüşen bir suskunluk bu.

- İki çocuk anlatıcının da dili sert, ironik ama bir yandan da oyunbaz. Neden çocuk anlatıcı?

Anlattığım İstanbul, turizm kataloglarında yer almayan İstanbul. Vatan Millet Samatya, 1970’lerden 90’lara uzanan bir zaman diliminde, istimlaktan ötürü hafriyat alanına dönüştürülmüş tarihi semtlerde geçiyor. Çocuk aklı gördüğüyle yetinmiyor, onu aynı zamanda sahneliyor. Sözle de gözle de ezber yapıyor. Hikâyeyi gözünden anlattığım çocuklar, yaşadığı semtin hem oyuncusu hem suflörü. Bu kitaptaki anlatı, o semtlerdeki yüksek kubbelerden değil, inşaat alanının tozunu toprağını soluyanların gözünden. Sokakla hemzemin olarak en hemhal kişi: Çocuk. Şehre yapılanlardan en çok etkilenen de o. Çünkü özellikle 70’lerin İstanbul’unda anlattığım çocuk Melek’in oyun alanı da kaçış alanı da sokak. 90’larda anlattığım çocuk olan İnci’ye kalan sokak ise, imar politikaları sonucu tekinsizleştirilmiş yahut pahalanmış, çıkmasının sakıncalı görüldüğü ya da adım atmanın bile pahalıya patladığı bir sokak. Verilen kararların sokağa nasıl yansıdığını daha iyi anlatmak için, İstanbul’u içinde büyüyen çocukların gözünden anlatmayı seçtim.

- Merak ediyorum sen çocukken dünyayı nasıl görüyordun? Çocukluk hafızan, bugünkü Seray Şahiner’in anlatısına nasıl sızıyor?

Ebru, ben çok suskun ama iyi dinleyen bir çocuktum. İlkokuldayken gittiğim atölyede resim hocam, çok bak az çiz derdi. Ben de çok dinleyip çok az konuşan bir çocuktum. Galiba medeni cesaretim özgüvenimden düşüktü. Bir de, yazar olmaya karar verdiğimde çocuktum. Önümde, nasıl gerçekleştireceğimi bilmediğim bir hayal vardı. Ben de yazmaya devam ettim. Nasıl olacağını bilmediğin bir hayale sadık kalmak; beni daha dirayetli bir insan yaptı.

- Vatan ve Millet Caddesi romanda sadece bir adres değil, kaderin yönünü çizen bir hat gibi. İstanbul’da biz kadınlar hep bir yerlerden koparılıyoruz, mahallelerimiz elimizden alınıyor, sokaklar daraltılıyor.........

© T24