menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kazıklı Voyvoda’nın gölgesinde: "Osmanlı'nın vampir avcıları mezarları kazdılar, cesetler çürümemişti!"

27 22
23.02.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

23 Şubat 2025

"Kazığı saplamadan önce korkunu yenmelisin. Çünkü tereddüt edersen, o gece mezarından kalkıp seni almaya gelir."

Bu sözler, Bram Stoker’ın Drakula romanına ait değil. Osmanlı topraklarında yüzyıllardır süregelen bir korkunun parçası. Efsaneler değil, kadı sicillerine, ilmihallere ve resmi fetvalara geçmiş, gerçek tarihsel belgelerden bahsediyoruz.

Salim Fikret Kırgı’nın İletişim Yayınları’ndan yayımlanan "Osmanlı Vampirleri: Söylenceler, Etkileşimler, Tepkiler" adlı kitabı, Osmanlı İmparatorluğu’nun gölgelerinde dolaşan hortlakların, mezardan çıkan ölülerin ve halkın kanını donduran vampir hikâyelerinin izini sürüyor. Vampirlerin gerçekten var olup olmadığı değil, insanların neden onlara inandıkları sorusunu soruyor.

Peki, Osmanlı topraklarında gerçekten vampir avcıları var mıydı? Evliya Çelebi, Obur vampirlerinden neden bahsediyordu? Ve Kazıklı Voyvoda, nasıl oldu da tüm zamanların en ünlü kurgusal canavarına dönüştü?

Sevgili okur; hazırsanız mezarları kazıyoruz, mitleri deşiyoruz ve korkunun kendisinin nasıl bir iktidar aracına dönüştüğünü tartışıyoruz.

- Vampirlerin ne oldukları ve ne yaptıklarına dar birçok farklı cevap mevcut. Vampir deyince neyi kastediyoruz?

Vampir teriminin kapsamı oldukça geniş ve sınıflandırması güç. Kitaba kaynaklık eden akademik çalışmaya başlamamın esas nedeni, vampirlerin gerçekte var olup olmadıklarını bilemeyecek olsak da vampirlerin varlığına inanan çok sayıda insan olduğu gerçeği. Üzerinde bulunduğumuz coğrafyanın tarihinde pek çok toplum vampirlere samimi şekilde inanmış ve onlardan korkmuş, hatta korkmakla da kalmamış onlarla mücadele etmiş... Kitaptaki ilk soru, günümüzün modern vampirinin ortaya çıkmasına giden sürece kaynaklık eden halk inanışlarının izini nasıl sürebileceğimiz. Hangi inanışlar vampir veya vampir-benzeri olarak tanımlanabilir, hangileri yalnızca uzaktan andıran figürlerdir.

- Vampir inanışlarını nasıl sınıflandırabiliriz? Nosferatu filminde resmedilen eski tarz vampir dolayısıyla tartışılmaya başlanan “folklorik” ve “kurgusal” vampirler arasındaki temel fark nedir?

Bu ayrım oldukça önemli. Kurgusal vampir; ilk kez gotik edebiyat eserlerinde ortaya çıkan sonra da bir popüler kültür ikonuna dönüşen, hayal ürünü bir figür. En meşhur ve kendinden sonra gelenleri etkileyen örneğiyse kuşkusuz Bram Stoker’ın yarattığı “Kont Drakula” karakteri. Folklorik vampirse; özellikle Doğu Avrupa, Batı Anadolu ve Karadeniz çevresinde görülen, bölgesel bir halk inanışı. Kurgusal vampire ilham verdiği kesin ama arada ciddi farklar da var. Öncelikle buna çoğu yerde vampir denmiyor ve “kan içmek” özelliği yok denemese de nadir. Bu noktada, mezarda dirildiğine inanılan ölülerle mücadele yöntemleri, vampir tespit ve imha ritüelleri, özellikle de “ceset yakmak” uygulaması gündeme geliyor. Yani, bir söylenceye folklorik vampir inanışı diyebilmek için, insanların inandıklarından çok yaptıklarına bakmak gerekiyor. Tabii, dini ve politik otoritelerin bu uygulamalara karşı gösterdiği tepkilere de.

- Vampir inanışının ortaya çıkışıyla ilgili kesin bir tarih var mı? Bu inanış, sorun olarak ne zaman tartışılmaya başlandı?

İlk ortaya çıkış sorunu, tarihten çok arkeolojinin konusu aslında. Özellikle Slav coğrafyasında, geri döndükleri ya da dönecekleri düşünülen cesetlerin mezarlara kazık, taş ve benzeri nesnelerle sabitlendiklerini gösteren çok sayıda buluntu var. Halk inanışının kökü oldukça derine uzanıyor yani. İlk kez resmi bir sorun olarak bahsedilmeleri ve ceset yakmanın yasaklanması 14. Yüzyılda, efsanevi Sırp Kralı Stefan Duşan döneminde hazırlanan kanunda. Merkezi yönetimleri açıkça rahatsız etmeye başladığı nokta ise, eldeki veriler ışığında, 16. yüzyıl. Başta Rum Ortodoks Kilisesi’nin, sonra onlar kadar olmasa da Osmanlı kadılarının, nihayet Vatikan’ın ilgisini çekiyorlar. Uluslararası tartışmaların fitilini ateşleyen; Katoliklerin, Osmanlı topraklarında propaganda faaliyeti yapan misyonerlerin raporları vasıtasıyla olaya dahil oluşu. Aydınlanma çağında yaşanan “18. Yüzyıl Vampir Çılgınlığı” ise günümüze uzanan vampir efsanesinin doğuşunu müjdeliyor. Önce şiirlerde, 19. yüzyılda ise hikâye ve roman türünde eserlerle edebiyata konu edilen vampirler, 20. yüzyılda sinemada yakaladıkları başarıyla bambaşka bir hale bürünüyorlar.

- Osmanlı arşivlerinde vampir vakalarına rastladığımızda, bu olayların sadece yerel söylencelerden ibaret olmadığına tanık oluyoruz. Peki, resmi belgelerde bu olayların üstü neden kapatılmaya çalışıldı? Sizce Osmanlı yönetimi bu korkuları halkı kontrol altında tutmak için mi kullanıyordu?

Bu sorunun basit bir cevabı yok. Birçok örnekte, Osmanlı ulemasının tartışmaları fazla da büyütmeden halkı sakinleştirmeye çalıştığı söylenebilir. Ancak bunu yaparken halk inanışına kısıtlı da olsa meşruiyet alanı tanındığı muhakkak, “Olmaz öyle şey” demek yerine, “Olmaz ama varsa da Müslümanlara bir şey yapmaz, siz korkmayın” tarzı bir yaklaşım hâkim. E, bu da bazı vakalarda panik halindeki halkı yatıştırmaya yetmiyor ve o mezarlar açılıp, cesetler çıkarılıyor. Bahsettiğiniz, halkı kontrol altında tutmak için vampir inanışını kullanmak durumu Müslümanlarda değil ama Rum Ortodoks halk arasında görülen, Yunan vampiri de denilen “vrykolakas” hakkındaki akademik tartışmalarda sıkça değinilen bir konu. Papazların, lanetlemiş ceset üzerinde şeytan çıkarma ayinleri düzenleyerek vampir avlarında tekelleşmek gibi bir çabası olduğu bile iddia ediliyor. Halk da bazı büyük günahları işleyenlerin ya da ölümlerinin ardından usulünce uğurlanmayanların toprak tarafından kabul edilmeyeceğine inanıyor. Dolayısıyla, güçlü bir “dini kurallara riayet” vurgusu var.

- “Toprak tarafından kabul edilmemek” ne anlama geliyor?

Daha önce bahsettiğimiz, vampir olan cesedi tespit yöntemlerinin bir parçası. Ayrıca Müslüman Türk toplumunda da, vampirlikle birlikte düşünülmese de, yaygın bir inanış. Mezar kazılıp cesedin durumu kontrol edilirken organların çürümeye başlamamış olması, saçların, tırnakların uzamaya devam etmesi, bedenin “ölmemiş” gibi görünmesi bir çeşit ilahi cezalandırma olarak değerlendiriliyor.

- Kilise, vampir korkusuna nasıl müdahale etti? Halkı yönlendirmek için bu inançları nasıl kullandı?

Rum Ortodoks Kilisesi’nin yekten durumu kabullenmesi gibi bir durum yok. Ancak bazı din adamları, özellikle de merkezden uzak yörelerdeki, mesela Ege Adaları’ndaki taşra papazları, toprağa karışmayan, yaşadığı müddetçe kilise kurallarına uymayan, yakınlarının ölümünden sonra sahip çıkmadığı, çeşitli nedenlerle aforoz edilmiş bu kişilerin geri dönüp yaşayanları rahatsız ettiği fikrini reddetmiyor, bazen de cesetlerin yakılmasını engellemek için bildiğimiz kutsal sularla, haçlarla, tütsülerle şeytan çıkarma ayini düzenliyorlar. Hatta günümüzde herkesçe bilinen modern, kurgusal vampirlerle mücadele metotlarının da bu uygulamalardan feyz aldığı söylenebilir. Şimdi, Yunan vampirleri üzerine yapılmış çok çalışma var, burada eksik ya da hatalı şeyler söylemek istemem. Diyebiliriz ki, Rum Ortodoks Kilise büyüklerinin bu inancın yok edilmesi konusunda verdiği çabanın yetersiz ve başarısız bulunması, Katolik Kilise büyüklerinin yoğun eleştirisine neden oluyor. Suçlamalar oldukça sert, başpiskoposlar, papalar falan da konuyla ilgili fikir bildirenlere dahil.........

© T24