menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Boşanma Hakkında Bilmeniz Gerekenler | “Psikolojik şiddet mağdurları WhatsApp ya da sosyal medya yazışmalarını kanıt olarak kullanabilir”

16 1
13.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

13 Eylül 2025

Ebru D. Dedeoğlu ve Aslı Karataş

Avukat Aslı Karataş, 2019’dan bu yana Sebuka platformunda kadınların sesine kulak veriyor. Günceli bir hukukçunun gözünden yorumluyor, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan eğitimlerle dayanışma ağını genişletiyor. Literatür Hayat’dan yayımlanan Masalın Bittiği Yer adlı kitap yalnızca bir hukuk kitabı değil. Şiddet döngüsünden çıkmak isteyen, ilişkisini sorgulayan, çocuklarıyla yeni bir hayat kurmak zorunda kalan, ailesinin baskısıyla mücadele eden kadınlar için bir dayanışma rehberi. Sayfalarında sadece mevzuat değil; deneyim, duygu ve direnç var. “Ben mi abartıyorum?” diye düşünen kadının elini tutuyor, “Acaba boşanmak doğru karar mı?” sorusunu defalarca soran kadının yanında yürüyor.

İfşaların hukuka sığmadığı, kadınların yalnız bırakıldığı bir ülkede, Masalın Bittiği Yer boşanmanın duygusal yükünü hafifletmeye çabalayan, hepimizi dayanışmaya çağıran feminist bir boşanma rehberi. Aslı Karataş’la T24 stüdyolarında buluştuk, ifşadan iddet süresine, düğün takılarından miras hukukuna, “etik boşanma”dan kadınların en çok nerede yalnız hissettiğine kadar birçok başlığı konuştuk.

Sohbetimizin tamamını T24 Youtube kanalından izleyebilirsiniz.

- İlk olarak sormak istiyorum. Sebuka’yı (Sen Bu Kadınların Avukatı mısın?) nasıl kurdun ve tam olarak neye hizmet etmek istediniz?

Sebuka’dan önce yazı üzerinden kendimi ifade ediyordum, blog yazılarıyla başladım. Zamanla sosyal medya öne çıktı ve sebuka.com bir Instagram hesabına dönüştü. Amacım hep daha çok kadına ulaşmaktı. Başta hukuktaki cinsiyetçi düzenlemeleri eleştirmek üzerine yola çıktım. Avukat olarak kanun değişikliğinin çözüm olacağını düşünüyordum. Fakat gördüm ki tek başına yeterli değil, kanunun öyle olmasının toplumsal bir karşılığı var. Bu noktada iş yerlerinin önemli bir dönüşüm alanı olduğunu fark ettim. İş kanunu asgariyi söyler ama işveren daha iyisini yapabilir. Ancak ev içi değişmedikçe iş yerindeki düzenlemeler de sınırlı kalıyor. Böylelikle, Sebuka böylece sadece hukuku değil, gündelik hayatı ve ülkenin gündemini de tartıştığımız bir dayanışma alanına dönüştü.

- Son dönemde sosyal medyada kadınların yaptığı taciz ifşaları adalet arayışında önemli bir mecra hâline geldi. Sizce bu ifşalar, hukukun yetersiz kaldığı alanları mı görünür kılıyor?

İfşa bir mücadele alanı, muhakkak ki bir mücadele aracı. İfşaya hukuki bir pencereden baktığımızda en net söyleyebileceğimiz şey şu: ifşa edilen konular cinsel şiddet içerikli. Cinsel şiddet ise yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da en az şikâyet edilen, en az soruşturulan ve en az mahkûmiyetle sonuçlanan suç kategorisi. Maruz kalanların bu suça uğradıktan sonraki ilk refleksi çoğu zaman inkâr oluyor: “Benim başıma böyle bir şey gelmedi, yanlış anladım.” Ya da kendini suçlama eğilimine giriyor: “Ben de evine gittim, ben de yaklaştım, izin verdim, yüz verdim.” Kendisinin suçsuz olduğunu kabul etmesi bile zaman alıyor. Daha ileri düzeydeki şiddet dosyalarında kadınlar delilleri ortadan kaldıracak refleksler geliştirebiliyor. Eylemden hemen sonra duş almak gibi. Yani aslında yargıya gitmek için elindeki cephaneyi kendin imha ettiğin bir süreçten geçiyorsun. Aradan zaman geçiyor, kişi kendini hazır hissediyor ve suç duyurusunda bulunmak istiyor. Ama bu çok yıpratıcı bir süreç. Çünkü deliller ya kaybolmuş ya da imha edilmiş oluyor. Suçun doğası gereği zaten tanık yok, kamera kaydı yok. Zaman geçtikten sonra doktor raporu almak da imkânsızlaşıyor. Bu yüzden çoğu kadın ya hiç suç duyurusunda bulunmuyor ya da bulunsa bile sonuç alamıyor, dosya takipsizlikle kapanıyor.

- Şikâyet edenin bildirimi, adres bilgileri karşı tarafa gidiyor. Bu çok büyük bir kötülük değil mi?

Maalesef. Böyle fecaat uygulamalar da var. Suç duyurusunda bulunurken konuyu her anlattığında aslında yeniden yaşıyorsun. Polise, savcıya, hakime, bazen hastanede rapor için tekrar tekrar anlatmak zorunda kalıyorsun. Bu da hayatta kalanlar için yeniden travmatize olma riski yaratıyor. Dolayısıyla çoğu kadın, “Nasıl olsa takipsizlik çıkacak, en iyisi hiç bu sürece girmeyeyim,” diyebiliyor. Bu koşullar altında ifşa, bir adalet arayışının parçasına dönüşüyor. Çünkü sen hukuki yolla sonuç alamadığında fail elini kolunu sallayarak hayatına devam ediyor. Oysa yargının maksadı adaleti sağlamak, suçun karşılığında bir bedel ödetmektir. Bu sadece hürriyeti bağlayıcı cezalar ya da para cezası değildir, toplumdaki karşılığı da vardır. Toplumsal reddediş, bugün “cancel’lama” dediğimiz şey, bir bedeldir. İtibarını kaybetmek de bir bedeldir. Hukuk fakültesinde kriminoloji konuşurken “Neden birini öldürmüyorsunuz?” sorusunu konuşuruz. Cevap, sadece “suç olduğu için” değildir. Birini öldürmeyiz çünkü birini öldürmek doğru değildir. Burada da aynı şekilde, yapılan yanlışın ifşa edilmesi ile TCK anlamında bir ceza söz konusu olmasa da, failin bedel ödemesini sağlar. Kadınlar neden ifşa ediyor? Birincisi, hukuki yolların kısıtlı ve tatmin etmeyen sonuçlar üretmesi sebebiyle. İkincisi ise, mahkûmiyet kararı çıkmış olsa bile toplumda bir karşılığının olmaması sebebiyle. Fail suçlu bulunuyor ama itibarı zedelenmiyor; masalarda oturmaya, başroller almaya devam ediyor. İşte bu yüzden ifşa, kadınlar tarafından daha güçlü sahipleniliyor; çünkü adaleti sağlamanın bir yolu haline geliyor.

- Dikkatimi çeken bir şey de şu: Özellikle kültür-sanat dünyasındaki ifşalardan sonra insanlar, mağduru değil faili düşündü. “Ah işini kaybedecek, intihar edecek” dediler. Oysa ortada hayatı mahvolmuş genç bir kadın var. Bu nasıl açıklanabilir?

Orada arka planda kadın düşmanlığı var. Çünkü hepimiz öyle içselleştirerek büyüyoruz. Ataerkil düzen erkeği kıymetli kılıyor. O el bebek, gül bebek yetiştiriliyor; yemeğin etli yeri önüne konuyor, en rahat yataklar ona hazırlanıyor, kardeşine “abine çay koy” denilerek büyütülüyor. O çok kıymetli adam. Sonra senin yüzünden başına neler geldi, diye mağdur edilen kadın suçlanıyor. “Sen nesin ki zaten?” bakışıyla mesele ters yüz ediliyor.

- Sebuka’ya ifşa konusunda en çok hangi sorular yöneltiliyor?

Avukat olduğum için kadınlardan ilk gelen soru şu oluyor: “Hukuki bir risk almadan birini nasıl ifşa edebilirim?” Bu bile başlı başına acı bir durum. Bir fail, hapis cezası gerektiren bir suç işliyor ve hayatına devam edebiliyor. Ama mağdur olan, “Ben bunu söylersem başıma iş gelir mi, kendimi nasıl savunurum?” diye korkuyor. Nevin Yıldırım davasını hatırlayalım. Sistematik tecavüze uğrayan bir kadın, en sonunda failini öldürüyor. Mahkeme ise, “Sen bu adamla yıllarca birlikte olmuşsun, neden en başta itiraz etmedin?” diyerek özsavunmasını kabul etmiyor. Öte yandan, cinsel ilişkiye girmeyi reddettiği için bir kadını öldüren fail “haksız tahrik” indirimi alabiliyor. Bu tabloyu gören kadınların bana “Karşımda erkek yargı var, bu hukuka güvenemem. Sen bu kadınların avukatısın, ne yapmam lazım? Nasıl ifşa edeceğim?” diye sormaları çok normal.

- Masalın Bittiği Yer kitabınızda da yer verdiğiniz,........

© T24