"İstanbul talihin ve tarihin cömert davrandığı şehirlerden bir tanesidir": Hüseyin Ortak, 'Ezilenler İçin İstanbul Gezi Rehberi'ni anlattı
Diğer
01 Haziran 2025
Hasip Akgül ve Hüseyin Ortak (soldan sağa)
“Yılgın gözlerle camdan bakan insanlar, bu şehri ayakta tutanlardı. Ama onlara dair hiçbir şey anlatılmıyordu.”
- Hüseyin Ortak
Yazılama Yayınevi’nden çıkan Ezilenler İçin İstanbul Gezi Rehberi, Hasip Akgül ve Hüseyin Ortak’ın birlikte kaleme aldığı; İstanbul’un süslenmiş vitrinlerini değil, bastırılmış yüzünü anlatan bir kitap. Sarayları, kuleleri değil; grev alanlarını, gecekondu mahallelerini ve susturulmuş sokakları merkeze alan bu çalışma, alternatif bir kent anlatısı sunuyor.
Sansaryan Han bugün lüks bir otele dönüşmüş olabilir, ama duvarları hâlâ bir şey söylüyor. Halide Edip’in sesi Sultanahmet’te yankılanıyor. Franz Liszt’in 1847’de kaldığı bina ile Ruhi Su’nun 1970’lerde yaşadığı apartmanın aynı sokakta bulunması ise, İstanbul’un sadece bir tarih değil, zamanlar ve sınıflar arasında çelişkiler barındıran bir şehir olduğunu gösteriyor.
Ezilenler İçin İstanbul Rehberi’ni, Doğan Akın sayesinde keşfettim. Okurken İstanbul’un anlatılmayan taraflarını görmeye başladım. Şimdi de Hüseyin Ortak’ın verdiği rotalarda yürüyerek o izleri birebir takip edeceğim. Önümüzde uzun bir tatil var. İstanbul’u sadece gezmek değil, yeniden keşfetmek isteyenler için bu kitap iyi bir başlangıç.
- Ezilenler için İstanbul Rehberinin salt amacının yön göstermek değil aksine gerçekleri göstermek olduğunu düşünüyorum. Çok etkilendiğim için fikrin nasıl doğduğunu merak ettim. Bu kitabı yazmanıza neden olan politik bir boşluk ya da hakikati göstermek miydi?
Aslında kitabın fikrini bir gazete haberine borçluyuz. Haberde, boğaz köprüsünden geçen bir otobüsün içinden çekilen bir fotoğrafın resim altında: “İstanbul’da yaşayan insanların Boğaz’la teması işe giderken yahut işten dönerken yılgın gözlerle camdan bakmak” şeklinde bir ifade vardı… Haberde “yılgın gözler” olarak betimlenen insanlar bu şehrin çalışan sınıflarıydı. George Thomson bir kitabında işçi sınıfının üç temel özelliğini vurgular. Birincisi, kalabalıktırlar, ikincisi yoksuldurlar üçüncü özelliklerini ise üreticidirler diyerek belirtir. Bu cümleden hareketle İstanbul sadece sarayların, yalıların, selatin camilerinin şehri değil ondan daha fazla bu şehri meydana getirenlerin ve ayakta tutanların yaşadığı ve yaşam izlerini bıraktığı bir şehirdir. Bu nedenle de anlatılması ve kayda alınması değerlidir diye düşündük. Bir hakikati göstermek kitabımız için oldukça iddialı bir tanım olabilir. Anca şunu söylemekte fayda vardır. Gözlerden uzak tutulmaya ve umursamazlıkla unutturulmaya çalışılan bir sosyal tarihin mekanları arasında gezinti gözüyle kitaba bakabilirsiniz.
- Kitaptaki rotalar yalnızca yürüyüş güzergâhı değil. Her biri, görünmeyen bir çağrıyı içinde taşıyor. Bu rotaları nasıl oluşturdunuz?
En çok yaşadığımız şehirler keşfe ihtiyaç duyar. Bir şehri keşfetmenin en güzel yolu yürümektir. Rotaları bizzat yürüyerek oluşturduk. Rotaları hazırlarken gördük ki ikinci meşrutiyetten günümüze kadar geçen süreçte sosyal tarihimiz açısından önemli sayılacak olayların büyük bir bölümü Sirkeci’den başlayıp yukarı doğru Divan Yolu Caddesi hattıyla Beyazıt Meydanını kapsayan yaklaşık 10 dönümlük bir alanda geçmiş.
- Peki günkü İstanbul planlamasında bu rotaların adı bile geçmiyor. Haritalarda görünmeyen bu yolları nasıl oluşturdunuz ve neden tehlikeli sayılıyor?
Biz bu kitabı hazırlarken bırakın işlenmiş rotaları, birçok tarihsel öneme haiz binada bir hatırlatma plaketi bile yoktu. Bu durumu toplumsal hafıza zayıflığımızla açıklamak, biraz kolaycı bir yol olabilir diye düşünüyorum. Toplumsal mücadelenin mekanlarının biraz sahipsiz bırakıldığını ve bu yolla unutuluşa terk edildiğini ve bunun bir kamu yönetim politikası olarak kullanıldığını düşünüyorum.
Bu rotaları hazırlarken anı........
© T24
