“Halının altına süpürülen hiçbir şey kaybolmuyor”: Irmak Zileli'yle iyiliği, otoriteyi, bastırılanları ve yeni kitabı 'Şimdi Buradaydı'yı konuştuk
Diğer
24 Mayıs 2025
Irmak Zileli
Irmak Zileli’nin Everest Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Şimdi Buradaydı, bastırılmış öfkeye, suskunlukla büyüyen kötülüğe ve toplumun ‘normal’ adı altında dayattığı rollerin yarattığı ruhsal çöküşlere dokunuyor. Psikiyatrist Birkan’ın bir cinayeti önleme çabasıyla başlayan hikâye, hızla terapi odasının dışına taşıyor; normlarla, iktidarla, hasetle ve görünmez toplumsal kurallarla örülü karanlık bir zemine uzanıyor.
Zileli, bu romanda yalnızca bireyin değil, sistemin de maskesini kaldırıyor. “Kötülük yalnızca ötekinin yüzünde mi?” sorusuyla başlayan bu yolculuk, en tanıdık yüzlere kadar uzanıyor. Kim deli? Kim kötü? Kim iyi? Kim normal? Kimseye anlatamadıklarımız, kendimize bile itiraf edemediklerimiz ne zaman patlar?
“Toplum bize içimizdeki karanlıkla yüzleşme hakkı tanımıyor,” diyor Irmak Zileli. “Bastırılan her şey, bir gün çok daha yıkıcı biçimlerde ortaya çıkıyor.”
Irmak Zileli ile T24 stüdyosunda buluştuk; bastırılmış öfkeyi, görünmez iktidarları ve toplumun bize dayattığı ‘normal”leri, yeni romanı Şimdi Buradaydı üzerinden konuştuk. Röportajın tamamını 25 Mayıs Pazar sabah T24 YouTube kanalından izleyebilirsiniz.
- Eşik’te geçmişin izleriyle hesaplaşma, Bende Ölen Sensin’de erkekliğin inşası... Her romanda başka bir risk alıyorsun. Şimdi Buradaydı ise ritmi, dili, psikolojik gerilimiyle daha sert, daha cesur. Seni bu kez “başka bir şey” denemeye iten neydi?
Bir yanıyla farklı ama aslında her romanda yeni bir şey denemeye çalışıyorum. Sosyal medya diliyle söyleyeyim: Her hikâye, her mesele romanlarımda kendi yolunu buluyor. Hep bir arayış var. Şimdi Buradaydı’da seni yakalayabilmiş olmam belki de bu arayışın daha keskin bir yere varmasındandır. Ritmi gerçekten daha farklı. Psikolojik gerilim dozu yüksek, merak duygusu daha belirgin. Teknikte de dilde de başka bir şey denedim. Bu kez insan benliğinin karanlık dehlizlerine inme konusunda daha cesur davranmış olabilirim.
- Hazırlık sürecini merak ediyorum Irmak. İkimiz de “fikri nereden buldun” gibi soruları sevmiyoruz, sormayacağım. Nasıl bir okuma ve düşünme sürecinden geçtin?
İki, iki buçuk yıl sadece okuyarak, düşünerek geçti. Zaten bende hep öyle olur. Yazmaya başlamadan önce uzun bir biriktirme süreci yaşıyorum. Elbette bir temelim vardı. ‘Gözlerini Kaçırma’dan itibaren, her roman için psikanalitik okumalar yaptım hep. Ama bu romana özel olarak bu alanda daha yoğun bir hazırlık yaptım. Karakterler, olaylar, katmanlar yavaş yavaş şekillendi. Bu süreçte psikanalistlerin kendi deneyimlerini açık yüreklilikle paylaştığı vaka kitapları çok besleyiciydi. Delilik, sapkınlık, normal–anormal kavramları üzerine sosyologlardan psikanalistlere pek çok yazarı okudum. Seansların yapısına, terapi odasının anlamına dair metinlerle birlikte politik okumalar da yaptım. Çünkü romanda kötülüğün sadece bireysel değil, toplumsal yüzüne de dokunmak istedim.
- Danışan Yankı’nın hikâyesi, Psikiyatr Birkan’ın filtresinden geçerek aktarılıyor. Kimin sesi gerçekten anlatılıyor? Kimin sesi bastırılıyor? Birkan ne kadar tarafsız?
Kısacık bir çerçeve çizeyim: Birkan, Yankı’nın bir cinayet işlemeye çok yaklaştığını düşünüyor ve bunu engellemek istiyor. Bu sırada da oturup iki yıla yayılan tüm seansları, konuşmaları, ipuçlarını gözden geçiriyor. “Ne olmuştu?” diye kendine soruyor. Yani hikâye hem Birkan’ın bakışıyla hem de hatırlayan bir zihnin süzgecinden geçerek aktarılıyor. Her hatırlama gibi bunda da çarpıtmalar, yanılsamalar olabilir. Ama bu sürecin içinde Birkan’ın bastırdığı ya da kendine bile itiraf etmediği şeyler de yavaş yavaş yüzeye çıkıyor. O küçük geri dönüşlerle biz onun kendi hikâyesine de sızıyoruz. Bence her iki karakter de bazı şeyleri açık ediyor, bazılarını bastırıyor. Ama okurun avantajı şu: Bastırılanlar da bir şekilde dışarı sızıyor. Karakterler bunun farkında olmasa da.
- Romanda birçok şey açıkta kalıyor, tamamlanmıyor. Bu belirsizlik hayatın gerçeğine daha mı yakın?
Elbette. Hiçbir şey tam değil, hiçbir şey çok açık değil. Özellikle geçmişe dönüp baktığımızda hep bir şeyler gizli kalır. Gerçekliğe -yazar dahil- kimse tam anlamıyla hâkim olamaz. Psikiyatrist de bir otorite figürü olarak ne danışanına ne kendine tam anlamıyla hâkim değil. Onun için de dünya belirsizliklerle dolu. Zaten romanın temel meselesi de tam burada başlıyor: Bilinmezliğin içindeki karanlık taraflar, bastırılanlar ve bu bastırmanın tetiklediği korkular. Romanda her şeyi açık etmeme hâli bu yüzden var. Ve bu sadece kurgu tercihi değil, benim yazarlık anlayışımla da ilgili. Gerçekliği göstermenin tek yolu anlatmak değil, bazen gizlemek çok daha etkili.
- Neden?
Çünkü yazar her şeyi açık ederse, okurun düşüneceği fazla bir şey kalmaz. Ama eksik bıraktığında, boşluklar olduğunda okur hem karakterler üzerine hem de kendi üzerine düşünmeye başlar. Birkan’ın zihni, Yankı’nın zihni, yazarın zihni derken okurun zihni de dahil olur hikâyeye. O zaman o metin gerçekten yaşamaya başlar.
- Karakterlerin iç çatışmaları toplumsal normlardan ne kadar besleniyor? Bu normlar bireyin gerçekliğini nasıl şekillendiriyor?
Hepimiz o normların içine sığışmaya çalışıyoruz. Doğduğumuz andan itibaren ilk temas ettiğimiz öteki -bu bir doktor, anne, bakım veren ya da başka biri olabilir- bizi toplumsallaştıran ilk nesnemiz oluyor. İnsan, toplumsal bir varlık. Ve bu da normları, kuralları beraberinde getiriyor.
Peki gerçekliğimiz sadece bu normatif olandan mı ibaret? Davranışlarımız, duygularımız yalnızca bu kurallar çerçevesinde mi şekilleniyor? İnsan ruhu aynı zamanda normlara itiraz eden, onlara uymayan, hatta bazen sapkın diye tanımlanarak ötekileştirilen taraflarıyla bir bütün. Sadece “normal” kabul edilen kalıplar içinde değiliz, dışarı taşan, taşmak isteyen parçalarımızla birlikte varız. Ve romandaki karakterlerin her biri bu normlarla farklı biçimlerde hesaplaşıyor... Her biri kendi çatışmasını bu görünmez ama çok belirleyici normlarla yaşıyor.
- Romanda altını özellikle çizdiğin, okurun zihninde kalmasını istediğin temel mesele neydi?
Dayatılan normlar eğer çok baskıcı bir hale gelirse -toplum düzeyinde........
© T24
