menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gürsel Tekin: Kemal Bey’e düşen görev bu kritik dönemde birlik göstermek; o gün o kurultay salonuna el ele girmeleri gerek  

66 9
31.03.2025

Diğer

31 Mart 2025

Gürsel Tekin

Aslında bir bayram sohbeti yapalım isterdim ama bayram hakiki bir bayram olamadı ki sohbeti ‘şeker’ tadında olabilsin. Hiçbirimizin kafamızı kaldırıp 12 gündür içinde yaşadığımız travmatik ortam dışında bir şeye bakacak hali yok. Gece uyumaya çalışırken “Acaba başka bir şey oldu mu?” diye kalkıp kalkıp haber kontrol etmekten, sabah “Acaba bugün ne yaşayacağız?” tedirginliğiyle uyanmaktan bitap düştük. Ancak biliyorum ki sizin de kafalarınız mütemadiyen önümüzdeki kritik eşiklerle meşgul. O kritik eşiklerden belki de şu an için en önemlisi CHP’nin olası bir kayyım atamasının önüne geçmek için 6 Nisan’da toplama kararı aldığı olağanüstü kurultay olacak.

Şu an için kurultayı engelleyecek bir hamle gelmedi…ama şu an için. Dolayısıyla bugün burada kurultay konusunda okuyacaklarınızı ‘anın gerçekliği’ ihtiyatıyla değerlendirmenizi rica ediyorum. 19 Mart baskınından sonra Cumhuriyet Halk Partisi içinde neler olduğunu konuşmak için parti içinde şu an hala aktif çekişme içinde görünen iki üç kamptan biri yerine bugün dışarda olan ama gönlü içerde kalan bir ismi seçtim; Gürsel Tekin.

Gürsel Tekin, genel başkanlık dışında neredeyse her kademesinde bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nden geçen seneki 31 Mart seçimlerinden önce istifa etti. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarına şafak baskını yapılan 19 Mart’tan sadece 10 gün önce ise yeni parti kuracağını açıklamıştı. Kararsız seçmenlere hitap edecekti ‘Kararsızlar Partisi’. Hatta CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da davet etmiş ancak davetine olumlu yanıt alamamıştı. Ne var ki Tekin CHP’nin karşı karşıya kaldığı zorlu müdahale nedeniyle parti çalışmalarını askıya aldı.

Hem Kılıçdaroğlu ile hem de şu anki Genel Başkan Özgür Özel ile yaşadığı derin görüş ayrılıklarını hiç gizlemeyen Gürsel Tekin, bugün herkesin siyasi kavgayı kenara bırakıp birlik olması gerektiğini savunuyor. Özgür Özel’in günün olağanüstü koşullarına uygun olarak deyim yerindeyse bir ‘savaş kabinesi’ kurması gerektiğini düşünüyor. O öyle söylemedi ama ben sözlerinden onu anladım. Sanıyorum artık CHP teşkilatının bir ferdi olmasa da kurultaya da gitme arzusunda. Ama kendisinden çok Kemal Kılıçdaroğlu’nun vereceği görüntüyle meşgul kafası. Kılıçdaroğlu’nun kurultay salonuna Özgür Özel ile ele ele girmesi gerektiğini savunuyor. Çünkü eğer bu birlik görüntüsü sağlanamaz ise özgürlük talebiyle sokaklara dökülen insanların sukutu hayale uğrayacağına inanıyor…ki haklı.

Siz bugün bu satırları okurken Gürsel Tekin, Silivri yolunda olacak. Ekrem İmamoğlu ve Can Atalay ile görüşmek için yaptığı başvuruya olumlu yanıt gelmiş.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin içini avucunun içi gibi bilen 42 yıllık partili Gürsel Tekin’in anlattıkları geçmiş ve geleceği anlamamızı kolaylaştıracak bir dolu anahtar bıraktı tartışmaların orta yerine. Ona en çok kızanlar dahi okumadan edemeyecektir diye düşünüyorum.

- CHP içindeki farklı mahfillerin sizinle ilgili farklı şeyler söylediği olmuştur ama genelde kimse parti aidiyetinizi sorgulamaz. Hatta “Gürsel Tekin’in CHP’liliğiyle ilgili hiç kuşku yoktur” lafını çok duymuşumdur. ‘Gerçek CHP’lilik’ ne demek? Size karşı siyasi mücadele verenler dahi nasıl oluyor da bu açıdan hakkınızı teslim ediyor?

Baştan şunu söyleyeyim – ki bunu istifa dilekçemde de söyledim; ben istifa ettim ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilkelerini kalbime gömdüm. 1983 yılında ben henüz tam 18 yaşında değildim, yaşım tutmuyordu diye partiye üye olamadım ama yaşım tutar tutmaz gençlik kolu başkanı oldum. Daha sonraki süreçlerde belediye meclis üyeliği, ilçe yöneticiliği, ilçe başkanlığı, il yöneticiliği, il başkanlığı, parti meclis üyeliği, MYK üyeliği, genel başkan yardımcılığı, genel sekreterlik yaptım. Yani Türkiye'de benim modelimde şu anda Türk siyasetinde kimse yok. Aynı siyasi parti içinde deyim yerindeyse kreşten başlayıp üniversiteyi bitiren tek kişiyim. Biliyorsunuz, bazı arkadaşlar liseden terktir ya da üniversiteden başlar. E tabii siyasetin durumu bu olunca bizim gibi insanlar kalmadı. Bakın rahmetli Bülent Ecevit de CHP üyesi değildi, kalkıp onun için “CHP'li değildir” diyebilir misiniz?

- Peki size göre ‘gerçek CHP’li’ olmanın alameti farikası nedir?

Öncelikle, sıradan bir partiden değil 1919 yılında savaş meydanlarında alınan bir kararla kurulmuş bir siyasi partiden bahsediyoruz. O döneme baktığınızda, Atatürk kudretli bir lider ama partisinde üç dört farklı düşünce ekolünü barındırabilen ve bunu yöneten bir liderdi. Celal Bayarlar, Menderesler, başta hepsi CHP'li bunların. Ve kuruluşundan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi'nde en egemen şey itiraz etmektir. Bakın biz partimizi kurarken sloganımız için ne dedik? İtirazım var. Ya siz annenize, babanıza, eşinize, çocuğunuza yanlış bir meseleden dolayı itiraz edebiliyorsanız eğer kendi liderinize, kendi yöneticilerinize itiraz edemiyorsanız o zaman çok büyük bir sorun var. Hem liderinizde sorun var hem sizde sorun var yani. Sayın Erdoğan bugün “Eski Türkiye kalmadı” deyip duruyor ya…O acımasızca eleştirdikleri İsmet İnönü 1944’te sekiz saat süren bir parti meclisi toplantısında kendini eleştirenlerin sorularına teker teker yanıt veriyor. O tutanakları okuyunca gözlerim yaşardı. 12 Eylül de dahil partinin DNA’sındaki bu itiraz damarı hep devam etti. Elbette dünyanın değişimine göre tavırlar da değişti vesaire. Ama bu partide kendisini ‘solcu’ olarak tanımlayan, ‘daha liberal’ olarak tanımlayan ya da ‘merkezde’ tanımlayan ya da ‘ulusalcı’ olarak tanımlayan herkes kendisini rahatlıkla ifade edebilirdi ve dışlanmazdı. Lider de dışlanmazdı.

- Siz istifadan önce kendinizi bu bahsettiğiniz gruplar arasında nerede tanımlıyordunuz?

Şu anda öyle bir grup yok. Grup olsa tanımlayacağım. Eski dönem için konuşursak, daha solda ve liberal bir noktadayım.

- “Şu anda ideolojik gruplar yok demek istiyorsunuz, kişiler etrafında toplanma var” demek istiyorsunuz sanırım…

Ben bunu Sayın Kılıçdaroğlu'nun kendisine de söyledim. Ben karnından konuşan bir adam değilim ve bundan dolayı da arkadaşlarımızın çoğu benden nefret etti. Ben Sayın Genel Başkanım Kılıçdaroğlu'nun yol arkadaşıyım. İkimiz geldik, hiçbiri yoktu. Ben kendisine dedim ki; “Altı okumuz var, herkes kendini o çerçevede ifade eder. Bu ekipler şunlar bunlar nedir? Cumhuriyet Halk Partisi içinde çadır kurmaya çalışan bu grupçulara izin vermeyin.” Bu ekipçiliğin en kralını ben yapabilirdim. Yapmadım bir gün. Kimseyi ayrıştırmadım. İstanbul İl Başkanlığı dönemimi örnek vereyim; bir tane arkadaşım çıkıp “Bizi ayrıştırdın” diyemez.

- Siz uyarmışsınız ancak Kemal Bey tam da sizin itiraz ettiğini şekilde, hizipçiliğe yol vererek, yönetmedi mi partiyi?

Bakın ben ideolojik mücadele söz konusu olduğunda karşıtlarıma çok saygı duyarım. Ama karşınızda ideolojik mücadele olmayınca insan rahatsız oluyor. Ama şimdi geldiğimiz duruma baktığımızda…ki şimdi Özgür Bey benim çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Biz uzun süre beraber çalıştık.

- Kendisi şu anda ‘genel başkan’. Demin halefinden bahsederken ‘Genel Başkanım’ dediniz, Özgür Özel için ‘arkadaşım’ dediniz. Bu bir tercih mi?

Hiç öyle bir şey yok. Sadece ‘Sayın Genel Başkanıma’ değil, farklı siyasi partilerin genel başkanlarına da hep öyle hitap ederim. Bugüne kadar benim ağzımdan ‘Sayın Erdoğan’sız bir cümle de çıkmış değildir. Cumhuriyet Halk Partililik bunu gerektirir. Özgür Bey, çok pratik zekalı biridir, çalışkandır. Ona hiç itirazım yok. Ama ben partinin yapısal sorunlarıyla ilgili sadece onun döneminde değil, Kemal Bey döneminde de Deniz Bey döneminde de çok mücadele ettim. 2019 yılında Kemal Bey'e daha ağır eleştiri yapmışım. Cumhuriyet Halk Partisi ilk kurulduğunda köyde, kasabada, mahallede her yerde var, olmadığı yer yok. Peki ya bugün? Türkiye'de on 15 milyon 300 bin parti üyesi var. Bunun 12 milyonu bir partiye üye. 174 siyasi parti var. Geri kalan 3 milyon 300 bin üye 173 partinin toplam üye sayısı. Bu kadar orantısız bir durum olabilir mi?

- Hazır bu rakamları verdiniz hatırlatayım; geçen hafta CHP’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için yaptığı ön seçimde enteresan tablo çıktı karşımıza. Kuşkusuz tam da Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığı gün yapılmasının etkisi vardı ama rakamlar yine de çarpıcı. Son çağrı ile CHP üye sayısı 1 milyon 700 bin olmuş. Ama dayanışma sandıklarıyla beraber 15 küsur milyon kişi oy kullandı.

Elbette…Bakın uzun süredir söylüyorum ben bunu, bugüne mahsus değil. Cumhuriyet Halk Partisi’ni halka açacaksınız. 12 Eylül şöyle bir şey yaptı; siyasi partiler maalesef kışlaya döndü. Cumhuriyet Halk Partisi bugün bunu kırabilir. Edirne'den Ardahan'a kadar her yerde vatandaşımız çok kolayca üye olabilecek partiye ve yönetici arkadaşlarımız da her yerde olacak. Bunun yolu budur. Cumhuriyet Halk Partisi’nin mayasında bu vardır. Gidin Anadolu’da konuşun herkesin ailesinde birkaç kuşak geri gittiniz mi mutlaka bir CHP’li çıkar. Oysa bugün Türkiye’deki 50 bin 300 mahallenin 19 bininde 173 siyasi partinin tek üyesi yok!

- Bu açıdan baktığınızda tam bir sene önceki 31 Mart 2024 yerel seçimlerinin sonuçları size de sürpriz oldu heralde, öyle mi?

Ben geçen sene Balıkesir, Denizli, Bursa konusunda çok rahattım. Hatta İstanbul’u ittifak yapmaksızın çok rahat alabileceğimizi de görüyordum. Ben çok gezen, dolaşan bir insanım. Siyasal değişimleri en iyi sokakta görüyorsunuz. 85 milyon insanımızın bileşik olarak toplam 60 milyonu son altı yıldır sosyal yardıma başvurur hale gelmiş. 42 yıllık siyasetçiyim, Türkiye’nin bundan daha ağır, bundan daha derin yoksulluğu gördüğüne şahit olmadım. 2,2 milyon çocuğumuz uyuşturucuya bulaşmış. 2,5 milyon çocuğumuz son 3 yılda ekonomik nedenlerle eğitimine ara vermek zorunda kalmış. Yani iklim değişime çok uygun. Evet Cumhuriyet Halk Partisi geçen sene yüzde 34 ile birinci parti oldu ama bence Türkiye'deki seçimlerle ilgili bütün tezleri çöpe atan asıl rakam Kırıkkale’den çıktı. CHP adayı yüzde 49,68 ile belediye başkanı seçildi.

- Orayı bir ‘muhafazakâr laboratuvar’ olarak gördüğünüz için bunu söylediğinizi anlıyorum. Ama yine de Kırıkkale’nin diğer muhafazakâr illerden farkını izah edin isterim.

Biz Kırıkkale’de 1989’da bile üçüncü parti olmuştuk. Kırıkkale AK Parti'yle MHP'nin pik kalesi, öyle sıradan bir kale değil. Kırıkkale tarımı falan olan bir yer değil. Kırıkkale'de dört seçmenin üçü emekli ya Tüpraş'tan emekli olmuştur ya silah fabrikasında emekli olmuştur. Üç tane büyük fabrika var. Ve emekliyi öyle bir öfkeli hale getirdiler ki emekli gitti, Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy verdi. Neydi efendim? “İşte sol partinin oyu maksimum yüzde 30-35’tir Türkiye’de” diyenlerin hepsinin tezi çöpe gitti. Hadi şimdi bunu değerlendirin kardeşim. CHP kendi kalesi İzmir’de yüzde 47 almış, Kırıkkale’de yüzde 49 almış. Peki Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçen seneki seçimden sonra ne yapması gerekiyordu? Oralara gideceklerdi. Ne işiniz var kardeşim İzmir’de, Muğla’da?

- Devleti elinde tutan partinin seçim süreçlerinde devletin bütün aygıtlarını harekete geçirmesi sadece bu döneme özgü bir şey değil. Ama AKP hükümetinin bu son dönemde kamu üzerindeki nüfuzunu bireylerin siyasal tercihlerini açıktan etkileyecek biçimde kullanmakta beis görmediği olaylara tanık olduk. Kırıkkale örneği bu açıdan da önemli değil mi? Devletten emekli olan ciddi bir nüfus var çünkü orada.

1989 seçimlerinde devletin önemli birimlerinde, özellikle de emniyet mensuplarının ve kolluk kuvvetlerinin yaşadığı sitelerde Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti çıkmıştır. Kimse kimsenin kölesi değil. Polis kardeşimiz de götürmüş vermiş oyunu, asker kardeşimiz de. Bakın ben 2023 seçimlerinden aylar öncesinde altı liderimize de bir video gönderdim. Stalin’in bir cümlesinden hareketle bugüne referans veren bir videoydu. “Kimin oy verdiğinin önemi yok, kimin oy saydığının önemli olduğu bir ülkede yaşıyoruz” diyordu.

- Birazdan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından CHP yönetiminin gereken tepkiyi vermediğine dönük eleştirinizi soracağım. “Sarı öküzü vermeyecektiniz” benzetmesi yapıyorsunuz. Ama aslında bugün ülkenin geldiği noktada ortaya çıkan şu mudur; asıl ‘sarı öküz’ mühürsüz oy pusulalarıyla mücadelenin bırakılması mıydı acaba?

Yılın sorusunu sordunuz, öncelikle size çok teşekkür ediyorum. Türkiye'de seçim konusunda herhalde kendimi bir uzman olarak tanımlayabilirim. Hem seçim yönetmişim hem seçim izlemişim. Devlet adına AGİT-PA Türk delegasyonu içinde 28 ülkede seçimleri izledim, gözledim devlet adına. Dünyanın her yerinde bu iş nasıl yapılır bilirim. Bakın Irak’ta bile iki yıl önceki seçimlerde mühürsüz oylar ‘geçersiz’ sayıldı. Ama bizde 2017’de yırtıldı bu ilke. İki, iki buçuk milyon mühürsüz oy deniyor. Ama hiçbirimiz rakamı bilmiyoruz, bunu tespit etmek çok zor bir şey. Orada yapılması gereken tek bir şey vardı; seçimden çekilmek.

- Kemal Bey'e........

© T24