Haddini bilmeyenler!
Diğer
10 Mayıs 2025
“Haddini bil” Türkçede basitçe “sınırlarını bil” değil, bir tür aşağılama da içeren, “senin bu konuda fikir beyan etmeye ya da itiraz etmeye konumun uygun değil” anlamına geliyor.
Genellikle üst konumdan “alt” konuma yöneltiliyor. Toplumsal statüde kendini üstün gören biri (genellikle erkek), kendinden daha “düşük” veya kendisiyle “eşit olmadığını” düşündüğü birine (örneğin kadınlara, çocuklara ya da ezilen sınıflardan insanlara, ya da bir devletin yüksek katından alt katta olduğu düşünülen birine) hiddet tonuyla böyle sesleniyor. Muhatabı olan kişinin toplumsal hiyerarşi içindeki “düşük yerini” hatırlatıyor, ona sınır koyuyor.
Özellikle kadınlara karşı kullanıldığında, toplumsal cinsiyet rollerini bire bir yansıtıyor. Bir kadına “haddini bil” demek, “kadın olarak yerini bil” demek. Sık sık “elinin hamuru”yla dönüşümlü kullanılıyor. Öyle ya bütün işler “erkek işi!”
“Haddini bil” sözü adil ve eşitlikçi insan ilişkilerinin önünde bir bariyer gibi duruyor!
* * *
Muhammed el-Buazizi her zamanki gibi sabahın köründe evinden çıktı. Dört bisiklet tekerlekli tezgâhını ite ite şehrin her zaman durduğu köşe başına ulaştığında güneş epey yükselmişti. Karısının verdiği temiz bezi kullanarak meyvelerini parlatmaya ve güzelce yerleştirmeye başladı. Elmalar şuraya, muz bu köşeye, portakallar öte yana. Her şey hazır olduğunda arada bir “Taze meyveleeer!” diye bağırarak müşterilerini beklemeye başladı. İnşallah dünkü gibi evine pek az kazançla dönmeyecekti bugün!
Ama daha ilk müşterisini selamlama fırsatını bile bulamadan belediye zabıtalarının geldiğini gördü. Arabasını ardından sürükleyerek kaçamayacağını biliyordu, durup endişeyle bekledi. Belki insaf sahibidirler, kim bilir diye düşündü.
Ama insaflı değildiler, arabasına ve mallarına el koydular, yalvarıp yakarmalarından sıkılıp bir de tokat attılar. Muhammed ekmek teknesini kaybetmeyi kaldıramazdı. Valiliğe gidip hakkını arayacaktı, adil insanlar vardı muhakkak bir yerde.
Ama valilikte böyle insanlar yoktu! İçeri bile giremeyen Muhammed’in artık yapabileceği başka bir şey kalmamıştı. Yavaşça yokuşun başındaki benzinliğe gidip bir bidon benzin aldıktan sonra valiliğe geri döndü.
* * *
Tunus’un Sidi Buzid kentinde yaşayan 26 yaşındaki Muhammed el-Buazizi 17 Aralık 2010’da valilik önünde kendini ateşe vererek ağır yaralandı ve 4 Ocak 2011’de hastanede öldü.
Buazizi’nin kendini ateşe vermesi, gençler ve kent yoksulları arasında büyük bir öfke uyandırdı, valilik önünde toplanan kalabalık giderek büyüdü ve Tunus’un bütün şehirlerine yayıldı. Tunus Cumhurbaşkanı Zeynelabidin bin Ali 14 Ocak 2011’de ülkeyi terk ederek Suudi Arabistan’a kaçtı. Muhammed’in ölümünden sonra iktidarda on gün kalabilmişti.
Arap Baharı böyle başladı!
Zeynelabidin’den bir ay sonra (11 Şubat 2011) Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek; on ay sonra (20 Ekim 2011) Libya lideri Muammer Kaddafi; bir yıl sonra (27 Şubat 2012) Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih devrildi.
Bir seyyar satıcı haddini aşmış, dört cumhurbaşkanı devrilmişti!
Yüksek mevkilerde bulunanların “had bilmezlerden” neden hoşlanmadıklarını anlıyor insan!
* * *
“Had bilmeme” durumunun tek bir kişinin cesur eylemiyle başlayıp büyük toplumsal hareketlere dönüşebildiği başka örnekler de var. Bunların bir çoğu Muhammed Buazizi doğmadan önce ortaya çıkmış, Muhammed hiçbirinin adını duymamıştı bile.
Rosa Parks (ABD): 1955’te Alabama’da bir otobüste, beyaz bir yolcuya yer vermeyi reddeden siyahi bir kadın olarak ayrımcı düzene karşı basit ama güçlü bir “hayır” dedi. Bu bireysel itaatsizlik, Montgomery Otobüs Boykotu’nu başlattı ve ABD Sivil Haklar Hareketi’nin sembol eylemlerinden biri oldu.
Emmeline Pankhurst (Birleşik Krallık): Kadınların oy hakkı için mücadele etti ve kadınların “yerini bilmesi” gerektiğini savunan Victoria dönemi İngiltere’sine karşı cesurca........
© T24
