Ey paradigma geldinse vur!
Diğer
31 Mayıs 2025
Karanlık odada sadece birkaç mum yanıyor. Yuvarlak masanın çevresinde el ele tutuşmuş altı kişi oturuyor. Masanın ortasında ters çevrilmiş bir fincan var.
Grubun “medyumu” gözlerini kapatarak fısıldıyor: Ey ruh, geldinse... vur!
Kısa bir sessizlikten sonra masa hafifçe sarsılıyor, fincan kıpırdamaya başlıyor.
Tedirgince bakışıyorlar. Ruh gelmiştir.
Artık kimse eskisi gibi olamayacak…
* * *
Paradigma kavramı çok kullandığımız, söylendiğinde şıp diye anlamını çaktığımız bir kavram değil. Ben de onların arasında bulunduğumdan bir yerleri karıştırıp çalışmam gerekti.
Bu kavram eski Yunanca paradeigma’dan geliyormuş ve model, örnek teşkil eden yapı demekmiş. Yunanlılar ve Romalılar bunu dilbilim ve felsefede kullanmışlar.
Ama bizi çok ilgilendiren anlamı Thomas Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı adlı kitabında (çevirmeni Nilüfer Kuyaş’ın ellerine sağlık) açıklanmış meğer. Buna göre belirli bir zaman diliminde bilimsel toplulukların düşünce yapısını ve araştırma pratiklerini belirleyen bir paradigma bulunuyormuş. Hangi soruların sorulacağı, nasıl sorulacağı ve nasıl cevaplanacağını, bilimsel çalışmanın çerçevesini ve kabullerini bu paradigma şekillendiriyormuş.
Gel zaman git zaman bilim insanları bu normal bilim paradigması içinde çalışırlarken bir de ne görsünler mevcut paradigmanın çözemediği veya açıklayamadığı anormallikler ortaya çıkıp birikmeye başlamış. Bu anomaliler büyüyüp irileşmiş, artık saklanamaz, görmezden gelinemeyecek düzeye ulaşmış. Doğal olarak bir kriz durumu çıkmış ortaya. Bu anormallikleri bir disipline sokmak için yeni bir paradigma önerilmiş, bunun kabulü eski paradigmayı çöpe attığı zaman da bir bilimsel devrim gerçekleşmiş. Böylece yeni bir paradigmayla “yeni normal bilim” dönemi başlamış olmuş.
İmdiiii, meseleyi bilimden politikaya kaydırma zamanımız geldi. Politikada paradigma değişimi, siyasi düşünce, yönetim anlayışı ve politika yapma süreçlerinde köklü dönüşümlerin meydana gelişi olarak tanımlanmalı sanırım. Paradigma değişimleri genellikle toplumsal, ekonomik ve uluslararası dinamiklerdeki önemli kırılmalarla ilişkili oldukları ve bunlar ancak uzun zaman dilimlerinde meydana gelebildikleri için zırt pırt (mesela on yılda bir) karşımıza çıkmıyorlar.
Şimdi bu öğrendiklerimizi Devlet Bahçeli’nin işaret fişeğini attığı “1000 yıllık kardeşlik” meselesine uyarlarsak şöyle bir süreçten geçmiş olabiliriz:
Türkiye Cumhuriyeti 1924 Anayasası’ndan bu yana etnik ve kültürel çeşitliliği reddeder, vatandaşlık tanımını Türklükle özdeştir (Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür). Bu anlayış sadece hukuki metinlerle sınırlı kalmamış, devletin tüm kurum ve uygulamalarına da yön vermiştir.
Türkiye’nin çeşitli etnik kökenlerden tüm yurttaşlara değil de sadece Türklere ait oluşuna dayanan bir sistem rızayla değil zorla sürdürülebileceğinden devlet ve yönetim anlayışı da buna göre (güvenlikçi ve baskıcı biçimde) yapılanmıştır. Yani “vatandaşsan Türksün” (ki zaman zaman ya sev ya terk et, mesela Irak’a git halini de almıştır) kabulü ile insan haklarına dayalı demokratik rejimin inşasına imkân tanımaz. Demokratikleşme sürecinde ilerleyebilmek için önce bu kabulü aşmak gerekir.
Başka bir ifadeyle, vatandaşlık tanımını etnik temelden bağımsızlaştırmak demokrasi yolunun ilk ve en önemli taşıdır, bu taş yerine konulmadan diğer taşlar da döşenemez. Şöyle diyebiliriz: vatandaşlık tanımının etnik temelden kurtulması demokrasiyi getiren değil, demokrasi mücadelesinin önünü açan çok önemli bir adımdır!
Söylemde esneklik, siyasette ya da toplumda yerleşmiş kalıpların ya da bakış açılarının katı ve değişmez olmaktan çıkması, ihtiyaçlara veya konjonktüre göre yeniden şekillendirilmesi anlamına gelir. Mesela Kürtlerin “bin yıllık kardeşimiz” olarak tanımlanması, eskiden Öcalan için “sayın” sıfatının kullanılması bile cezalandırılırken şimdi ondan “PKK’nın Kurucu Önderi” diye söz edilmesi eski paradigmanın (şakülünün) fena halde kaydığının bir göstergesi.
Kısacası söylemde esneklik, paradigmanın katı sınırlarının gevşetilmesiyle yeni bir anlatıya zemin hazırlanmasıdır. Bu da genellikle bir paradigma kaymasının ilk işaretlerindendir.
Bütün bunlar geçmişte “ayrılıkçı tehdit” olarak görülen Kürt kimliğinin meşruiyet kazanması anlamına geliyor. Bahçeli’nin, anayasanın “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” şeklindeki bildiğimiz vatandaşlık tanımını, sanki yeniden........
© T24
