menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Fatma Aydoğan: Dünya müzikleri bizim kulağımızda gezerken, neden bizim müziğimiz dünyada duyulmasın?

12 0
sunday

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

25 Mayıs 2025

Uzun yıllar Türk Halk Müziği eğitimi alan ve kulağını da bu türde yetiştirerek bu toprakların seslerini kendine özgü bir şekilde yorumlayan Fatma Aydoğan, bu kez bambaşka bir şarkıyla karşımızda. Söz ve müziği Aydoğan’a ait olan “Gitme Gitme”, Türk Halk Müziği’yle elektronik müziği bir araya getirerek halk müziğinde çok fazla aşina olmadığımız “sentez”lemeyi farklı bir boyuta taşıyor. Her iki tarzı paralel bir dengede tutturarak, kulak tırmalamayan ve dinleyiciyi yormayan bir parça olan “Gitme Gitme”yi ve Fatma Aydoğan’ın müzik kariyerini konuştuk.

- Müziğe erken yaşta piyano çalarak başlamışsın. Neler dinliyordun o zamanlar? Halk müziğiyle tanışman nasıl oldu? Seni halk müziğine çeken neydi?

Müziğe yeteneğim ilkokul çağlarımda başladı ve öğretmenlerim tarafından da fark edildi. İlk müzik öğretmenim kaval çalıyordu. Küçük bir ilçede yaşıyorduk ve o zamanlar türküler daha çok seviliyordu. Ben de daha ikinci sınıftayken sahneye çıktım; ilk türküm “Su Sızıyor”du. Böyle devam etti; ilgim arttı ve büyüdü. İstanbul Kadıköy’e babamın tayini çıkınca, orada da farkındalık devam etti ve hocalarımın desteğiyle okulda birçok etkinlikte görev almaya başladım. Sonrası zaten belliydi; güzel sanatlar ve konservatuar yolunda devam ettim. Eğitimimi Safranbolu Güzel Sanatlar Lisesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı THM ses eğitimi üzerine tamamladım. Hocalarımın üzerinde çok emekleri var; Safranbolu'da piyano çalmaya başladım ve bunu bırakmadım; terapi gibi geliyordu. Orada da sesimle ön plandaydım. Yarışmalara katıldım ve dereceler aldım; bölge birinciliğim ve Türkiye ikinciliğim var. Bu tutku bu günlere kadar devam etti. Sesimin koloratur soprano oluşu, beni hep tiz seslerde dolaşmaya hevesli kıldı. Bozlaklar ve türküler lise dönemimle canlandı; “bozlak” çığlık ve feryat anlamı taşıyor. Büyümeye ve varoluşsal kaygılar yaşamaya başlayınca kendimi bozlak söylerken buldum. Bir de baktım ki sesim birçok insanın duygularına temas ediyor. Konservatuar eğitimi, halk müziği ses eğitimi olduğu için bu alanda daha fazla bilgi edinmeye başladım. Bakış açım derinleşti, Türk müziğindeki kültürel farklılıkları keşfettim ve bundan beslendim. Hocalarıma da ayrı ayrı teşekkür ederim. Neşet Ertaş ve diğer ustalar (Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali) ve birçok halk müziğinde kültürümüze yön vermiş ustalar başımın tacı oldu. Yaşanmışlık duygusu, tarih, ağıtlar; her şey o kadar gerçekti ki ben kendimi burada muhafaza ettim. Sesimin birçok tarza yatkınlığı var, ancak gene de burada uzun bir süre kaldım. Halk müziği ozan ve aşıklarının yanı sıra Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Neşe Karaböcek, Cengiz Özkan, Erdal Erzincan, Sabahat Akkiraz ve Erol Parlak (ki zaten konservatuarda repertuar hocamdı) bu isimlere de büyük saygı duyuyorum; en çok zamanımı ve birikimimi neredeyse Can Etili'ye, şan hocam Güleram Balteya ve kendisine borçluyum. Sayabileceğim çok isim var. Bunların yanı sıra, Şebnem Ferah, Sertab Erener, Candan Erçetin ve Sezen Aksu gibi sanatçılarımızı da severek dinliyordum. Dinlediğimiz müzik, bizim tarzımızı belirleyen bir faktör.

- Müzik yolculuğunda keşif yaparak ilerlediğini söylüyorsun. Nelerle karşılıyorsun bu yolculukta? Neleri heybene atıyorsun, neleri pas geçiyorsun misal?

Öncelikle her zaman dinlediğim halk müziği........

© T24