Türkiye, yeni bir siyasal akıl inşa etmek zorunda
Diğer
02 Haziran 2025
Ekonomik tufan ve siyasal krizler yumağı içindeyken siyasi zeminde üç ayrı süreci aynı anda yaşamaya başladık.
Üçü ayrı ama birbirine değen, aynı zamanda birbirini de besleyen ya da karşılıklı olarak etkileşen üç süreci bir arada yaşıyoruz: İmamoğlu operasyonu, açılım, yeni anayasa süreci. Her birinin dinamikleri ve nedenleri, her birinin aktörlerinin, süreç sonundaki hedefleri, yine her birinin katmanları, tarihsel ve siyasal bağlamları farklı.
Üç ayrı sürecin dinamiklerine, toplumsal ihtiyaçlara denk gelip gelmediklerine baktığımızda, üçü de siyasi alanı belki de kökten değişime zorlama potansiyeli taşıyorlar. Öte yandan süreçlerin her birinde yaşanacak olumsuz gelişmeler daha da derin siyasi ve toplumsal gerilimlere dönüşebilir.
İmamoğlu’na, ekibine ve CHP’ye hukuki mekanizmalar üzerinden siyasi bir operasyon yürüyor.
İmamoğlu’na yönelik yargı süreçleri ve CHP’li belediye başkanlarına kayyum atamaları yalnızca kişilere yönelik operasyonlar değil. Uzun süredir siyasi alanı daraltmayı hedefleyen iktidar uygulamaları artık doğrudan CHP ve İmamoğlu’na yönelmiş durumda. Aynı zamanda muhalefetin kurumsal gücünü zayıflatma ve alternatif siyasi tahayyülleri boğma stratejisinin parçası. İktidar bloğu hem “muhalefeti yeniden biçimlendirme” hem de Erdoğan’ın gelecek seçimlerdeki rakibini belirlemeyi hedeflediği bir stratejiyle yürüyor.
Kayyum atamaları, yasa ve kararnamelerle yerel yönetim yetkilerini kısıtlama arayışları, mali politikalarla yerel yönetimlerin kapasitelerini eksiltme ve hatta personel ücretlerini bile ödeyemez hale getirme uygulamaları sürüyor. CHP kurultaylarına dair davalarda her an aleyhe karar çıkacakmış izlenimi vererek CHP paralize edilmeye çalışıyor.
Ayrıca bu süreç, yalnızlaştırma ve caydırma yoluyla CHP’nin ve özellikle İmamoğlu’nun çevresini boşaltmayı hedefliyor.
Yaşamakta olduğumuz ikinci süreç “Terörsüz Türkiye” süreci. Kürt meselesi yarım yüzyılı aşkın süre boyunca teröre rehin edilmişti. Yerel yönetimler reformundan hak ve özgürlükler bahsine birçok konu Kürt meselesinin ürettiği zihni ve ruhi ambargoya takılı kalmıştı. Sonuçta Kürt meselesiyle demokratikleşme meseleleri iç içe geçerek, birbirini kimi zaman çoğaltarak kimi zaman kısıtlayarak bugüne gelindi.
Bahçeli’nin ve MHP’nin ekim ayındaki hamleleriyle başlayan süreç bugün PKK’nın kendini fesih kararına kadar geldi.
Sağlıklı ve doğrudan bilgilendirmeler olmasa da bir süredir müzakerelerin sürdürüldüğü anlaşılıyor. Öcalan yeni ideolojik ve siyasi pozisyon tarif ederek “eşit vatandaşlık” vurgusu yapıyor. Devletin terörle mücadele stratejisinin yeni bir boyuta evrilmekte olduğu, Orta Doğu’nun ve Suriye’nin geleceğinde Türkiye’nin de etkin rolünün olacağı söyleniyor.
Şimdi önümüzdeki soru, meseleyi bir güvenlik politikası çerçevesinden mi konuşacağız ya da yeni bir ortak yaşam tahayyülünün inşası olarak mı tartışacağız sorusu. Ancak süreç henüz toplumsallaşmış değil ve oldukça kırılgan; dış dinamiklere ve özellikle Suriye gibi bölgesel gelişmelere açık bir zemin üzerinde yürütülüyor.
Üçüncü süreç ise Bahçeli ve ardından Erdoğan hamleleriyle gelişen anayasa süreci. Bahçeli “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” önerdi. Ardından Ak Parti’nin kendi içinde oluşturduğu bir anayasa komisyonunun çalışmalarından haberdar oldu kamuoyu. Birkaç gün sonra da Cumhurbaşkanı’nın sözleri kamuoyuna yansıdı. Erdoğan “Sivil anayasayı bir an önce oluşturalım ve milletimize takdim edelim. Hem milli olsun hem yerli olsun…Yeni anayasayı kendimiz için değil, ülkemiz için istiyoruz. Benim tekrar seçilme veya tekrar aday olma gibi bir derdim yok. Atacağımız adımlarla ülkemizin itibarını nasıl yükseltiriz, derdimiz bu.”
Erdoğan’ın sözleri ve Ak Parti’nin anayasaya dair çalışmalarından anladığımız önerilen anayasa sürecinin Bahçeli’nin........
© T24
