Türkiye’nin yeni eşiği: Çatışmasızlıkla yetinmeyen kalıcı barış mümkün mü?
Diğer
26 Mayıs 2025
Yakın tarihimizin belki de en karmaşık dönemlerinden birisini yaşıyoruz. Ekonomik tufan ve toplumsal çözülme bir arada. Krizler yumağı içinde bir yandan üç ayrı koldan yürüyen İmamoğlu operasyonuyla otoriterleşmenin, siyasi alanı daraltmanın ve baskılamanın bir ton daha yoğunlaştığı günlerden geçiyoruz. Bu sürecin etrafında şekillenen siyasi ve hukuki süreçler, kararlar, bunlara karşı gelişen toplumsal tepkiler, gençlerin itirazı, CHP mitingleri... Diğer yandan umutları dirilten Devlet Bahçeli çağrısıyla başlayan, PKK’nın fesih açıklamasıyla süren yeni bir açılım süreci… Bu iki ters yönlü gibi görünen hareketin bağlamı olan derin ekonomik ve toplumsal kriz, çaresizlik, umutsuzluk.
Türkiye uzun süredir yüksek sesle konuşamadığı bir eşiğin kenarına yeniden geliyor: Silahların devreden çıktığı, kimlik taleplerinin siyasetin konusu haline geldiği, tarafların çözüm arayışına girdiği bir eşik. Bu eşiği önemli kılan yalnızca PKK’nın fesih kararı ya da Bahçeli’nin yazılı mesajlarıyla yönlendirdiği ve rayda tuttuğu açılım süreci değil. Asıl önemli olan sürecin seyrinde bariz biçimde değişen kavramlar, aktörler ve zihniyetler ki bunların ne kadar kalıcı olabileceğinden henüz emin değiliz.
PKK’nın silah bırakma sürecine girdiği ve kendini feshedeceğini açıkladığı bir dönemdeyiz. Bu gelişme, Abdullah Öcalan’ın önerisiyle ve örgütün yeni bir ideolojik pozisyon benimsemesiyle şekilleniyor. Açıklamalarda “eşit vatandaşlık” temelinde bir Türkiye vurgusu yapılıyor ve ayrılıkçı taleplerden uzak duruluyor. Bu, örgütün geçmiş çizgisine göre önemli bir değişim anlamına geliyor.
PKK’nın bu kararı, devletle yürütülen örtülü müzakerelerin bir sonucu olarak görülüyor. Ancak bu sürecin kesin olarak nereye evrileceği henüz belirsiz. Sürecin hala birçok riske, sabotaja açık olduğu ve toplumsallaşmadan başarıya ulaşmasının zor olduğuna dair yeterince deneyimimiz de var.
Kısacası, evet PKK silah bırakıyor ama bu kararın fiilen uygulanması, toplumsal kabulü ve siyasal yapıya etkilerinin zaman içinde netleşeceği anlaşılıyor. DEM Parti ise bu gelişmeyi barışa giden yolda bir fırsat olarak değerlendiriyor ve toplumsal uzlaşmanın yeniden inşasını öne çıkarıyor. DEM Parti, bu tarihi eşikten “ezber bozma” davetiyle sesleniyor ve PKK’nın kararını bir teslimiyet ya da taviz olarak değil, ortak yaşam çağrısı olarak değerlendiriyor.
PKK’nın ilan ettiği fesih kararıyla birlikte ideolojik pozisyonunu değiştirmesi, özerklik ya da ayrılıkçı taleplerden uzaklaşan yeni bir “eşit yurttaşlık” vurgusu yapması, şu zamana kadar alışılagelmiş kalıpların dışına çıkıldığına işaret ediyor. Bu, salt bir silah bırakma meselesi değil; yeni bir siyasal tahayyül, yeni bir hikâye ihtimali gibi görünüyor.
Öte yandan PKK açısından Suriye’deki fırsatın ve olası risklerin etkisini de ihmal edemeyiz. Bir bakıma “terörsüz Türkiye” hedefine ulaşmak yalnızca bizim yapacaklarımıza değil Suriye’de olacaklara da bağlı.
Şimdi Devlet Bahçeli bir kez daha gündemi belirledi ve TBMM Başkanı’nın çağrısı ile “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” kurulmasını önerdi. Bahçeli’nin “komisyon” önerisi PKK’nın silah bırakıp kendini feshedeceğine dair yayınladığı bildirinin hemen ardından geldi. Önerinin içeriğine odaklanmadan önce şunu not etmek gerekiyor; Bahçeli bu sürecin öncüsü ve belirleyicisi olma rolünden vazgeçmeyeceğini gösteren kararlılıkla yürüyor.
Devlet Bahçeli’nin açılım süreci kapsamında bir komisyon önerisi getirmesi,........
© T24
