Tüketicinin boykot dili: Türkiye toplumunun mesajını iyi anlamak
Diğer
05 Mayıs 2025
Memleketin hali hepimizin malumu… Her toplumsal meseleyi münakaşa ve münazara dili ve yöntemiyle çözmeye çalışıyoruz. Siyasi meseleleri tartışırken kimlikler ve kutuplaşmanın zihni ve ruhi ambargosundan kurtulamıyoruz. Siyasi zemin ise uzun süredir particiliğin içine sıkışmış durumda.
Öte yandan toplum olan bitene bir biçimde tepki veriyor. Bazen sessizlikle bazen de çığlık atarak. Toplumsal bellek yaşananları kaydediyor. Hukukun üstünlüğüne inanç, ortak yaşama iradesi, birbirine ve kurumlara güven azalıyor. Yanı sıra kültürel ve siyasal kutuplaşmaların sıkışmışlığını, yoksulluğun ve yoksunluğun kimliklerin ötesinde sınıfsal olduğunu da deneyimliyor, öğreniyor.
Dayanışma temelli örgütlenmeyi bilen ahali, hak temelli örgütlenmeden kaçınıyor. İşe giren hiçbir gence ailesi sendikaya da üye olmasını önermiyor. Aksine kaçınmasını öğütlüyor. Çünkü çocuğunun işini kaybedebileceğinden kaygılanıyor, egemenlerin gücünden korumaya, sakınmaya çalışıyor. Özelikle devletin, devleti yanına almış egemenlerin kıyıcı gücünü deneyimleriyle biliyor.
Son yıllarda birçok ekonomik, sosyal ve siyasal dinamiğin de etkisiyle üç alanda toplumun sessizliği ve tepkisizliği aşınıyor; toplumsal cinsiyet eşitliği, çevre meseleleri ve tüketici hakları.
Metropol hayatı içinde kadının rolü değişiyor, ataerkil referanslar çözülüyor, kadının eğitime, istihdama, hayata katılımı ve rolleri güçleniyor.
Kuraklık, hava, su ve çevre kirliliği problemleri, doğal felaketler gibi bir dizi mesele karşısında toplumun hemen tüm kesimleri kendini korumasız ve çaresiz hissediyor.
Ve üçüncü olarak tüketici hakları meselesi. Toplum muhatabın devlet değil şirketlerin olduğu bu alanı her gün yeniden keşfediyor.
Bugün hemen tüm şirketler bu üç konuda da gayret gösteriyor. Ancak büyük hikaye krizler yumağına saplanmış olmamız. Kriz yalnızca sokakta, yalnızca ekonomide değil hanenin, ailenin de içinde. Kriz yalnızca ekonomide değil siyasette, toplumsal alanda, eğitimde, sağlıkta. Bu nedenle de ortalık sessiz de olsa gürültülü de olsa hayatın her alanı ve her anı politik.
Artık pazarda domates seçmek de televizyonda maç izlemek de market rafından bir ürünü almak ya da almamak da sıradan birer günlük rutin değil. Farkında olsak da olmasak da Türkiye’de herkes küçük tercihlerle büyük cümleler kuruyor; kimi zaman susarak, kimi zaman vazgeçerek, kimi zaman da sadece izleyerek tavrını ortaya koyuyor.
Boykot tüketmeyerek, vazgeçerek, uzak durarak verilen bir toplumsal mesaj. Şirket de olsanız siyasetçi de olsanız dikkate almanız gereken bir çığlık. Yurttaşınız, seçmeniniz, okurunuz, izleyiciniz, mudiniz, tüketiciniz, müşteriniz size bir şey söylemeye çalışıyor. Muhatabınız, hedefiniz olan kitlelerin bir kısmı kendilerince size bir şikayetlerini ulaştırmaya çalışıyor. Bir bakıma muhatabınız, Özgür Alaz’ın harika tanımıyla, sizinle müzakere etmeye çalışıyor.
Yaşanan boykot süreci siyasetin içinden başladı ve yaşandı. İktidarıyla muhalefetiyle boykot üzerinden yeni bir münazara alanı ve konusu oldu. Bir günlük boykotun etkisi, ekonomik boyutları tartışıldı. Şirket yöneticileri boykot listelerinde olup olmadıklarına bakındılar ürpertiyle.
Siyasi gelişmeler, toplumsal hassasiyetler ve marka tutumlarına yönelik tepkiler, boykot çağrılarını yeniden gündemin merkezine taşıdı. Özellikle bazı markalara yönelik etik ve siyasi duruş tartışmaları, bu refleksin bireysel tepkinin ötesine geçerek........
© T24
