menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İktidar ve devlet meselelere “tek tiplilik” içinden bakıyor, oysa mesele bina değil

22 10
17.02.2025

Diğer

17 Şubat 2025

Geçen hafta Kahramanmaraş ve Hatay depremleri yıldönümü nedeniyle birçok sayısal rapor, durum tespiti okuduk. Bu felaketi ve sonrasını nasıl yönettiğimize dair önemli değerlendirmeler vardı. Süreci, iktidarın yaptıklarını, kamu otoritesinin iş yapış ve yönetiş biçimlerini vaka analizi olarak ele almak ve değerlendirmek gelecek için daha yararlı olabilirdi. Ama böyle bir tartışma yapmadan, tüm siyasi aktörler bilindik pozisyonlarında, bilindik tutum ve davranışlarıyla depremi andık, sorguladık ve geçtik ya da geçiştirdik. Çünkü bu haftanın gündemi başkaydı.

Marka olmak da böyle bir şey. “Türkiye” markasının ana unsuru çözülemeyen meselelerin her birisinin kendi başına marka haline gelmesidir.

Türkiye’nin “Kürt meselesi” de bir markadır, “açılım” kavramı da kendi başına bir marka olma yolunda ilerliyor.

“Anayasa” meselesi ve hatta “12 Eylül Anayasası” da bir marka. AK Parti döneminde 22 yılda Anayasa’da üçü referandum yoluyla olmak üzere 12 defa değişiklik yapıp 177 maddelik Anayasa’nın 134 maddesini değiştirmişiz ve hala yeni anayasa konuşuyoruz.

Marka olmak da böyle bir şey esasında. Herhangi bir konuda, alanda, kararlı ve istikrarlı biçimde aynı şeyleri yapacak, aynı söylemleri ve aynı konumları koruyacaksınız. Marka olabilmenin en basit tanımı bu nihayetinde. Yönetim bilimine göre en önemli marka oluşturma yolu tutarlılık.

Konumuza dönersek, deprem felaketi nedeniyle iktidar sözcü ve yandaşları neler başarıldığını anlattılar. Muhalefet sözcüleri de nelerin başarılamadığını…

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Yeniden İmar ve Gelişme Raporu yayınladı. Raporun bazı önemli tespitleri şöyle: “6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 tarihinde Hatay merkezli meydana gelen depremler; yaşanan can kaybı, etkilediği alan ve yol açtığı maddi hasarlarla cumhuriyet tarihimizin en yıkıcı afetine neden olmuştur. Depremler, 120 bin kilometrekarelik bir alanda 14 milyondan fazla insanı etkilemiş, 53.737 kişi hayatını kaybetmiş, 107.213 kişi yaralanmış ve üç buçuk milyondan fazla kişi bölgeden tahliye edilmek durumunda kalmıştır.”

Strateji ve Bütçe Başkanlığı Mart 2023’te bir durum tespit raporu hazırlamış, depremin Türkiye ekonomisine toplam maliyetinin 103.6 milyar dolar düzeyinde olabileceği hesaplanmış ki bu tutar milli gelirin yaklaşık yüzde 9’una denk gelen büyüklükte. 2025 raporuna göre ise 2023-2024 döneminde depremin yol açtığı kayıp ve zararın telafi edilmesi ile afet risklerinin azaltılması için 2024 yıl sonu fiyatlarıyla kamu idaresi tarafından toplam 2.6 trilyon TL (yaklaşık 75 milyar dolar) tutarında kamu harcaması yapılmış.

Yine rapora göre 391.245 konut hak sahibinden kura işlemi tamamlanan 201.431’ine konutları teslim edilmiş, eğitim-öğretim faaliyetlerinin devam edebilmesi için 7.497 derslik inşası için toplam 24.1 milyar TL, 63.856 dersliğin bakım-onarımı için 4.5 milyar TL harcanmış, 1.484 yatak kapasiteli 11 acil durum hastanesi, 1.875 yataklı Gaziantep Şehir Hastanesi ve 1.470 yatak ve 265 üniteli 15 hastane projesi olmak üzere toplam 4.829 yatak ve 265 ünite kapasitesine sahip 27 ikinci basamak sağlık tesisi tamamlanmış.

Felaketin sayıları da ardından yapılanlara dair sayılar da çarpıcı. Hele meselelere nitelikten değil nicelikten bakıyorsanız. Elbette bunların yapılması, yaşamın altyapısı diyebileceğimiz sistemlerin öncelikle gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ama hala çok önemli bir mesele var. Rapor meseleyi imar ve inşaat çerçevesinden ele alıyor, insanlar, ihtiyaçları ve özellikle de taleplerini anlamak için ne yapıldığı, nasıl yapıldığı yok. Zaten meselenin özü de bu, deprem bölgesinin yenilenmesini “yaşamın yeniden inşası” olarak değil, “bina ve konutların yeniden inşası” olarak ele almak.

Deprem bölgesindeki 11 ilde bulunan 397 konteyner kentte Ocak 2025........

© T24