Türkiye’nin uluslararası parıltısı İmamoğlu gölgesinde sönümleniyor
Diğer
30 Mayıs 2025
Rusya lideri Putin yada başka birinin ağzından barış görüşmeleri İstanbul’da olabilir türünden bir açıklama geldi mi, iktidar çevrelerini bir heyecan dalgası sarıyor. Haksız da sayılmazlar.
Geçtiğimiz haftalarda üç yıl aradan sonra Rus ve Ukrayna heyetleri Türkiye’de bir araya geldiğinde, hatta bir Zelenski-Putin zirve olasılığı bile dünya basınının spot ışıklarının Türkiye’ye çevrilmesine neden oldu. Alman basınında “Bu Erdoğan’sız da olmuyor” minvalinde başlıklar atıldı; Yunanlılar kıskançlıktan çatladı.
Sonra ne oldu? Türkiye, kendi iç boğucu gündemine geri döndü. Ne yapar eder, “Türkiye; vazgeçilmez müttefik” temasıyla yine gündeme bir şekilde otururuz denerek, muhalefeti sindirmeye yönelik operasyonlara devam edildi. Yanılgı da zaten burada. Baskıcı rejim Türkiye’nin uluslararası alanda normal şartlarda hak etmesi gereken parıltının birden alevlenip sonra sönümlenmesine neden oluyor.
Hatırlayalım; benzer bir süreç 2022’de yaşanmadı mı? Ankara tarafları bir araya getirdi, dünya basını Türkiye’ye aktı. O dönem tarafların özellikle de bir tanesinin bu fırsatı değerlendirmemesi Türkiye’nin suçu değil. Ama yine hatırlayalım, Türkiye hemen ardından bu kez BM’nin de katılımıyla Karadeniz buğday uzlaşmasına imzasını attı.
Sonra ne oldu? Türkiye’nin bu diplomatik “başarı” haberleri yerini, iktidarın muhalif sesler üzerindeki baskıcı yöntemlerine dair haberlere bıraktı.
Bu noktada “kolaylaştırıcılık” ya da “arabuluculuğa” dair bir parantez açmak isterim.
İstanbul coğrafi konumu itibarıyla; Türkiye ise, Rusya’yla diyaloğu kesmemiş bir NATO ülkesi olması nedeniyle, kolaylaştırıcılık, arabuluculuk için uygun bir konumlanmaya sahip. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da gerek Ukrayna gerek Rusya liderleriyle ilişkileri de bir avantaj.
Ancak, arabuluculuk misyonu “İstanbul size yakın; Çırağan’da yada Dolmabahçe’de size güzel bir yer ayarlarız, suyunuzu çayınızı da eksik etmeyiz” şeklinde sadece lojistik imkan sunmayla sınırlı değildir.
Özellikle de uzlaşmaya yanaşmayan tarafları masada tutmak; görüşmeler tıkandığında yaratıcı çözümler getirmek, görüşmelerin kesilmemesini sağlayacak diplomatik kurguyu oluşturmak, tarafların kendisine yontacağı yapıcı muğlaklığa dayalı formülleri bulmak da kolaylaştırıcılığın, arabuluculuğun belki de en hayati işlevidir.
İşte bu anlamda Türk diplomasisinin önemli bir tecrübesi ve birikimi........
© T24
