O da bir Hâlet idi, geldi geçti: İstanbul’da bir kelle
Diğer
14 Eylül 2025
“Ne kendi etti rahat, ne âleme verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur”
Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı son yüzyıllarında, İstanbul’un dar sokaklarında yankılanan entrikalar, güç oyunları ve trajediler, bir adamın hikâyesinde düğümlenir: Mehmed Said Hâlet Efendi. Hâlet Efendi’nin erken yılları, Osmanlı’nın başkentinde, çok dilli, çok kültürlü dünyasında şekillenir. Babası Kadı Kırımlı Hüseyin Efendi, mütevazı bir kadı olarak görev yaparken, annesinin Kırım kökenli olması da Hâlet Efendi’ye çok kültürlü bir kimlik kazandırır. Fakat geleneksel medrese eğitimi almamış olması, dönemin elitleri arasında alışılmadık bir durumdur. Ancak bu eksiklik, onun kendi kendini yetiştirme azmiyle telafi olmuştur. Zekâsı, hitabet yeteneği ve stratejik ilişkiler kurma becerisi, onu genç yaşta bürokrasinin dikkat çeken figürlerinden biri yaptı. Babasının mesleği sayesinde Şeyhülislam Mehmed Şerif Efendi’nin yanına kadı yamağı olarak yerleşti. Bu görev, onun devlet kademelerindeki ilk adımı olur, fakat Hâlet Efendi’nin hırsları, bir yandan malum sonunu hazırlarken diğer yandan da onu çok daha yüksek mevkilere taşıyacaktır. Kariyerindeki ilk büyük sıçrama, Rikâb-ı Hümâyun Reisi Mehmed Râşid Efendi’nin mühürdar yamağı olarak atanmasıyla başlar. Bu görev, onu sarayın merkezine yaklaştırır ve devlet işlerinde daha görünür bir rol üstlenmesini sağlar. Fenerli Rumlarla kurduğu yakın ilişkiler, onun siyasi manevralarını güçlendirir. Divan-ı Hümâyun tercümanlığı gibi stratejik bir görev, onun diplomatik yeteneklerini sergilemesine olanak tanır.
Fenerli Rumlar, Osmanlı’nın dış ilişkilerinde önemli bir rol oynuyordu; Hâlet Efendi, bu ağı ustalıkla kullanarak kendine bir güç merkezi oluşturdu. 1803 yılında, II. Mahmud’un saltanatının ilk yıllarında, Paris’e elçi olarak gönderildi. Napolyon’un yükselişte olduğu bir dönemde Avrupa’yı gözlemleyen Hâlet Efendi, yazdığı mektuplarda Frengistan’a duyduğu yabancılığı ve alaycı küçümsemeyi saklamaz ve şu sözleri kaleme alır: “Halkın methettiği o akıllı Frenkler hangi Avrupa’dadır, bilmem!” Bu sözler, onun Osmanlı merkezli dünya görüşünü ve kendine has kibrinin de tablası olmuştur. Paris’teki görevi, onun diplomatik yetkinliğini kanıtlasa da aynı zamanda onun modernleşme rüzgârlarına karşı temkinli duruşunu ortaya koyar.
Hâlet Efendi’nin hayatında Galata Mevlevihanesi ise, yalnızca bir manevi sığınak değil, onun entelektüel ve kültürel mirasının da bir simgesidir. Mevlevi tarikatına intisap etmesi, Şeyh Galib gibi dönemin önemli bir şairi ile bağ kurmasını da sağlamıştır. Bu bağ, onun hem manevi hem de siyasi kimliğini şekillendirmiş; 1819’da Galata Mevlevihanesi’ne yaptırdığı kütüphane, sebil ve muvakkithane, onun bu kuruma olan bağlılığının somut bir göstergeleri arasında yer etmiştir. Kütüphane, Hâlet Efendi’nin entelektüel derinliğini ve bilgiye olan tutkusunun da bir göstergesi........
© T24
