Miray Aydın: Sanat alanında işler ayyuka çıkmış durumda; beğenmek, alaşağı etmek, ne kadar kolay...
Diğer
02 Şubat 2025
Miray Aydın
Biz naif insanlar değiliz, biz nahif insanlarız. Bu yüzden kalem tutuyor, bu yüzden yazıyoruz. Hiçbir teknolojinin yenemeyeceği edebiyatla birçok şeyi değiştireceğimize inanıyoruz. Öykücü Miray Aydın’la her sektörde olduğu gibi edebiyatta da köşe başlarının nasıl tutulduğunu ve öykülerinin derinliklerinde dirilen kahramanlarını, “Yazmakla gayemiz ne imiş bizim?” Bütün bunları konuştuk:
- İlk kitabınız “Ben Burada Yapamam” geçen yıl Sel Yayınları'nca yayınlandı. Temiz Türkçe, sade ve olaylara, durumlara ve çözülüşe odaklanmış bir metin. Biraz geç fark edilen her güzel şey gibi karşılığını almasını dilerim, fakat kitabın yayınlanma aşaması kadar yayınlandığından bu yana üzerine pek kalem sallanmamış. Edebiyat ortamında köşe başlarını tutan, tuttuğunu sanan bir kesim var, her sektörde olduğu gibi. Açık konuşacağım, çıkar ortaklıklarına dayanan bir düzen var burada da her yerde olduğu gibi. Oysa ben sizi hiç tanımıyorum. Bazı büyük şehirlerde kimi sektörlerde ve konumlarda bulunmanın edebiyatın merkezini belirlediği üzere bir yargı da var. Şüphesiz ki var! Bütün bunlar kitaplaşma sürecinde ve kitap çıktıktan sonra da sizi etkiledi mi? Birçok çağdaşım geçmişte olduğu gibi bugün de bu zorluklarla karşılaşıyor, bir yerde bir metin yayınlamaktan tutun da kitapları hakkında bir köşede yer bulabilmek dahi bazı bedellere, küslüklere yol açıyor. Bunları yaşadınız mı, edebiyat ortamında bu bağlamda bir yalnızlık duyuyor musunuz?
Öncelikle “Ben Burada Yapamam” üzerine söyledikleriniz beni mutlu etti, eksik olmayın. Güzel dileğiniz için de ayrıca teşekkür ederim. Ben de kitabın anlaşılmasını, birilerine iyi gelmesini umuyorum. Fakat öyle ya da böyle ilerleyen bir düzeneğin içerisindeyiz. Söylüyorsunuz ya, “her yerde olduğu gibi…” Doğru. -Bunu söylemek bile çirkin geliyor kulağa, sanki kanıksadık.- Üç yıl öncesine kadar İstanbul’da yaşıyor, tiyatro alanında çalışıyordum. Tespitlerinize hak verecek ve doğrulayacak kadar tecrübe biriktirdim. Ayrıca hangi sanat disiplini için karşıt bir durum geçerlidir ki… Diğer meslek gruplarına nazaran sanat alanında işler ayyuka çıkmış durumda. Beğenmek, alaşağı etmek, özensizce konuşmak ne kadar da kolay... E aykırı insanlarız tabii, aksi düşünülmemeli. Edebiyat ortamında işler nasıl ilerliyor pek bilmiyorum doğrusu. Ben bazı öyküler yazdım, bu öyküler el ele tutuştu, kitap haline geldi. Sonrasında bir boşluğa bıraktım. Ara sıra sesler geliyor o boşluktan, “Kitabınızı okudum…” diye başlayıp, devam eden. Birileri hikâyeleri duyuyor. Hatta belki yazılanın ötesinde bir şeyler işitiyor. Ne müthiş! Yalan yok, bu durum beni tatmin ediyor. Kitap bir yerlerde “yazılsın, görülsün” diye uğraşmadım. Sırf bu sebeple birileriyle ilişki kurmadım. Bunun nasıl yapıldığını bilmediğimden değil. İşin bu tarafıyla ilgilenmediğimden… Ayrıca edebiyat çevresine de uzağım. Kendi halinde bir yaşamım var. Ailem ve üç beş dostum. Şimdi her şey sosyal medya üzerinden ilerliyor. Orada varım, ama yokum. Şunu da eklemekte fayda var; “uzak kalayım, aman kimseyle iletişime geçmeyeyim” gibi bir amacım yok. Akışa, samimiyete güveniyorum. Tıpkı sizinle bir araya gelişimiz gibi. Ben bu gerçeklikten yanayım. Anlayacağınız üzere kalabalıklar içerisinde değilim. Bu sebeple yalnızlıkta çekmiyorum.
- Yazı ciddi bir iştir. Fakat artık bazı yazarlar da toplumun dikkatini çekiyor diye TikTok fenomenlerine özeniyor ve onlar gibi davranıyorlar. Oysa yazı, toplumsal bir sahada toplumu gözlemlemeye dayanan bir iş, onun bir parçası olmak değil. “Ben de yazdım, oldum bitti” değil yani. Bu türlü birçok yazarın da toplumun bugünkü halinden sorumlu olduklarını söylemeye gerek yok sanırım ayrıca. Sizin için yazının hayatınızdaki mahiyeti nedir? Yazıdan, yazarlıktan gayeniz nedir? “Ailemizin Yazarı” adlı öykünüzü de dikkate alırsak eğer, bu gayelerin bu kitapla birlikte gözettiği hedef nedir?
Avucumuzdaki ekranın üzerinde parmaklar hızla geziniyor, o parmağı durdurmanın, dikkati çekmenin güç olduğu rekabet ortamındayız. Kimileri çarpıcı bir cümlenin, peşinde kimileri de hap bilginin. Haliyle en uygun “hashtag” öyle kolay seçilemiyor! Bir bakmışsınız kitaplarınızı pazarlamaya başlamışsınız. Sosyal medyanın karanlık yüzü... Evet, “yazdım” demekle olmuyor. Ardını düşünmeli. Öte yandan yazının hayatımdaki önemi üzerine uzun uzun düşündüğümü, çıkarımlarda bulunduğumu hatırlamıyorum. “Kendimi yazarak tamamlıyorum” gibi bir başlıkta veremem size. Etrafımda olup bitenler, duyumsadıklarım, insanı anlama çabam ve peşine hissettiklerim ekseriyetle üzerime üzerime geliyor. Bunları yazı aracılığıyla dışa vuruyorum yalnızca. Kendimi edebiyatla sağaltıyorum. Edebiyat, katlanma gücümü arttırıyor belki. “Yazarlıktan gayeniz nedir?” sorusu bana değil de “Ailemizin Yazarı” adlı öyküdeki kendini yazıya adamış o gence sorulsaydı herhalde ne mutlu olurdu. Kabul görmek iyi hissettirebilirdi. Sözünü ettiğimiz toplum için yazarlık ne anlama geliyor… Bir uğraş, hobi, boş zamanını değerlendirme… Eğer kitabınız binler satmıyorsa tabii. Zira öyküdeki abi sıklıkla altını çiziyor, hatırlatıyor, “Öyle hikâyelerdeki gibi yaşamıyoruz oğlum biz. Ekmek aslanın midesinde dedikleri…” İşte gevezelik etmeden bu karşıtlığı göstermek isterim. Taraf tutmadan, yol göstermeden, anlamaya çalışarak belki. Oturduğunuz yerde kitap okurken kimi duygular açığa çıksın, okuyanın aklı çelinsin, gerekirse içerideki düzen yıkılsın niyetindeyim. Zira kendimden biliyorum. Edebiyat bu işi çok iyi beceriyor.
- Yukarı söylediklerimi toplumun her kademesinde sıradan hayatta da görmek mümkün... Öykülerinizde de bunun daha toplum içre biçimini yaşayan karakterler var. İlk öykünüz “Saklamak Doğurmak”da örneğin, kadın karakterlerin yaşadığı toplumsal baskılar ve cinsiyet rolleri, ilk hikâyenin de kitabın da büyük kısmının da ana temasını oluşturan içsel çatışmaları ilk ağızdan dile getiriyorsunuz. Toplumun cinsiyet üzerinden bireylere biçtiği roller, bireylerin kendilerini gerçekleştirme süreçlerinde karşılaştıkları engelleri görüyoruz bu öykülerde. Aslında böylece toplumsal baskının içsel baskıyı şiddetlendirdiğini de... Bu çoğul güce karşı tekil bir baskı uyguluyorsunuz aslında, ama hikâyenin kahramanından çok metnin yazarı olarak bunları yazma ihtiyacını neden duydunuz?
Kimi sanat üreticisi yaşamın içinde var olan sorunları, engelleri yapıtına taşımak istemez. Hususi kaçar buradan. Kimi sanat alıcısı için de aynı durum söz konusudur. “Zaten boğazımıza kadar batmışızdır,” denir. “Yine mi erkek şiddeti yine mi çocukluk travması yahu… Bari kendi yarattığımız dünyada bu tip sorunlarla muhatap olmayalım.” Görmek, duymak, okumak istemezler. Kendilerine alan tanır, yaşamdan soyutlanır ve uzaklaşmayı seçerler. Doğru ya da yanlış, “öyle olmamalı” gibi keskin sınırlar çizmekten kaçınıyorum. Ben bu hikâyeleri yazıyorum, çünkü benim bu hikâyelerle bir alıp veremediğim var. Bu dert beni harekete geçiriyor. Çünkü “Seyir” adlı öyküdeki gibi gözümüzün önünde cereyan eden vahşete nasıl oluyor da bu denli soğukkanlı........
© T24
