Kara göründü; Türkiye’nin yeni azınlığı: Beyaz Türkler
Diğer
06 Nisan 2025
“Sende bu korku, bende bu doğruluk varken biz bir araya gelemeyiz.”
-Yaşar Kemal
“Beyaz Türkler” kavramı, Türkiye’nin toplumsal yapısı bakımından Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet Dönemi ile birlikte bugün de Türkiye’de gücün ve gücü elinde bulunduran azınlıkların analizi bakımdan ortaya konmuş en sağlam sosyolojik terimdir. Sosyolog Nilüfer Göle’nin literatüre soktuğu ve tanımladığı bu kavram 1990’larla birlikte ve özellikle Türkiye’deki modernleşme, sekülerleşme ve sınıfsal ayrışmalarla ortaya çıkan çatışmaların üzerine yaptığı çalışmalar içinde de ve akabinde birçok akademisyenin de kullandığı bir terim. Birçok kelime gibi bazı kavramların da elbette tarihi süreçleri yaratmaya dair “hareket etme” ve “hareket ettirme” güçleri vardır. “Beyaz Türkler”i hareketli kavramlar arasına sokan onun kendi konumunu belirlerken diğerlerinin de konumlarını belirleyecek kadar iktidar olma, sermaye sahibi ve eğitimli kesimi temsil ve gerisini idare edenleri tasniflemede kullanılması oldu daima. “Beyaz Türkler”i pek çok biçimde tanımlayanlar da oldu. Onları bir grup mason, Yahudi, sermayedar ya da “okumuş adam zorbalığı” biçimdeki tanımlamaların en sağlıklısını da yine Göle yapmıştır. “Beyaz Türkler”, genellikle şehirli, eğitimli, seküler, ekonomik-kültürel olarak güçlü ve ayrıcalıklı bir kesimin oluşturduğu, elit bir sınıf ya da grup Cumhuriyetin modernleşme projesinin taşıyıcı olarak görülen, devrin devrimlerini gerçekleştirmesi açısından bu misyonla görevlendirildiğine dair bir bilinçle yetiştirilen, Batılı yaşam tarzını benimsemiş ve kendilerini “modern Türkiye’nin temsilcileri” olarak konumlandıran “elit” bir tabaka. “Beyaz Türker”, Türkiye’deki merkez-çevre gerilimini anlamak için adeta bir “sosyal deney” kalıbıdır. 1970’lerden itibaren mahalleler arasına inşa edilen bir gerilim duvarından başka bir şey olmayan bu kavramın elbette “siyah”ı ve “beyaz”ı bir renk olmanın masumiyeti dışında ortaya çıkaran sınıfsal ayrımların temelindeki nedenlerin de kaynağının ne olduğunu anlamada önemli bir unsur olmuştur. “Beyaz Türkler”i bir biçimde Yahudiliği merkeze alarak ifade edenlerin “Beyaz Türk” olmanın Yahudilerin “üstün ırk” olma iddialarıyla da pekiştirdikleri için kullandıklarının da altını çizelim. Osmanlı’nın tabası değil de doğrudan hanedanlığın bir üyesi gibi davranan kesimlerin devşirme geleneğini inceledikten sonra “Beyaz “Türkler”in salt Türk ırkından oldukları konusunda da çok emin ve iddialı olmamalarını da ayrıca salık veririm.
“Beyaz Türk” kavramı, Türkiye’deki merkez-çevre gerilimini anlamak için de önemli bir çerçeve. Bu gerilim, 1970’lerde sosyolog Şerif Mardin tarafından da ortaya konmuştu. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren toplumdaki ayrışmayı günün koşullarında merkez,........
© T24
