Bil bakalım hangi nesil, birden parlayıp sönen fikir: Çarkın kırılsın!
Diğer
31 Mart 2025
“Sen ki banarsın altın suyuna,
Yıllardır bir ziynet gibi kendini;
Bırak lağım karışsın bundan sonra kuyuna,
Biraz da pislikle sına erdemini.
Hasrete, açlığa, yokluğa dokun;
Bakalım o zaman neye benzeyecek kokun.”
Gez, göz, arpacık… Ateş! Ateş! Ateş! Dokunanın eli, okuyanın dili yansın! “Bir kısım” basın, yayınevleri, yayın yönetmenleri, yazarlar, editörler… Boykot öyle olmaz, böyle olur. Tırsak olmayın zerre çıkar için, haysiyetli olun. “Devir, sultan deccal devridir!” Ben değilim bunu söyleyen, hicvin ateşli neferi bizzat Nefî’dir. Deccal bir tane midir? “Seni ipe götürürler!” Götürsünler, ipimi de kendim getireyim mi? Yağlı urganlarla çıkar uğruna boğdurulmuş genç şehzadelerle dolu dolu Bursa’dan, hem de ipekten… “Hazine malı” diye halkın kandilini söndürmeden kendi şahsi meselelerini başkalarının ateşinde dile getirmeyen Hz. Ömer gibi. Cem gibi aklıselim, büyük şair ve bir damla kan gibi Kanuni’den düşüp yere damlayan Şehzade Mustafa gibi serden geçenler, çaksınlar çakmaklarını tutuşsun mahyalar, harlansın çoban ateşleri, çıkarın çarkını kırmaya, istikbalimi yakmaya geldim. “Sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerini ayağa kaldırmaya, “Hakk’ın divanına” dedikleri yere boynumu feda etmeye… Erisin içinizin yağları, söylemeye korktuğunuz şeyleri söylemeye geldim. Hani birden bir hengâme çıkar, iki karşıt taraf eli sopalı, bıçaklı, parmaklar tetiklerde karşı karşıya gelir cenk için ve bilmeden neden öldüreceğini kimi ve neden öleceğini… Biri de arada kalır, “yapmayın, etmeyin!” diye yalvarır ya, ne bu taraflardan biri ne de arada kalan kişi değilim. Mustafa Kutlu’yu da bilirim, Nâzım Hikmet’i de. Kelamullah’ı da okudum, Das Kapital’i de. Teoride de pratikte de ikisi de Hakk’ın tekrarı, ikisi de haklı olandan yana. Peki, ama ikisini ille de birbirinden uzakta tutanların amacı ne ola? “Devrim” mi? Kimin devri, kimin devrimi? Tamam, “beni yak, kendini yak, her şeyi yak o zaman!”
Bu toplum rahatsız, hasta; kanseri iliklerine kadar geçmiş ve artık tedavi de edilemez bir toplum. “Deri değiştiriyorum” sanan, ama derisi yüzülmüş bir toplum. Kiraya verdikleri her şeyin üzerine “Mülk Allah’ındır yazanlar”la sosyalist nutuklar atıp aynı safta beraber durduklarını fırsat bulur bulmaz sermayeden pay sahibi olmak için bir kaşık suda boğmaya kalkışanlar aynı zihniyet, aynı çarşının esnafı aslında. Ali Şerîatî’nin dediği gibi, “Liderler tehlikeli değildir, asıl tehlike her şeye inanan, sorgulamayan ve menfaatleri uğruna her haksızlığa sessiz kalan kitlelerdir.” Kim bu “kitleler?” Cenahı, sınıfı, mensubu olduğu kesim fark etmeksizin kendi iktidar alanını kurduğunu sananların bir araya geldiklerinde oluşturdukları yığın. Aşağılık kompleksi ve üstünlük yarışında hep beraber de, ayrı ayrı da taşıdıkları mana yalnızca şu: “Sen onu okudun, ben bunu” derken hayatının üçte biri kadar bile okumamış, üretmemiş, iyice kudursun diye çiğ etle beslenmiş ezik bir yığın profili. Kendilerini temsil ettiklerini sandıkları güç odaklarının istediği biçimi alırken bile kendilerini kanaat önderi, lider, öncü gibi hissedenler. Ben kaybedişi kaybedenlerdenim, ayrıca kaybedecek bir şeyim yok, öyleyse biraz daha ses yükseltip perdenin arkasından da sözler edeyim; bu zihniyetle yaşayan, hareket eden yığınlar yalnızca bir araç, “üç beş........
© T24
