menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Serenay aşık mıydı gerçekten?

12 0
18.01.2025

Diğer

Konuk Yazar

18 Ocak 2025

Yıllar önce Erdal Öz’ün Nişantaşı’ndaki şık evinde yazarlarına verdiği akşam davetlerinden biriydi, bu sefer konuğu Nobel Ödüllü yazar Amos Oz’du. Beni Oz’la tanıştırırken şöyle gazeteci falan diye övmüş, o da bana merak ettiği şeyleri sormuştu. Merak ettiklerinden biri de Türk basınındaki ücret skalasıydı, ben de “Ben 500 TL alıyorum baş yazar 50 bin TL” deyince attığı kahkaha bugün gibi kulaklarımda, salon çınlamıştı adeta. Espri yapmadığımı ünlü yazara zor inandırmıştım…

Hemen her konuda yaşadığımız kamuoyu sorumsuzluğu (gazetecilik adı altında) yıllar içinde suç ortaklığına dönüştü. Dönemin ünlü patronunun gazetecilere Maksim Gazinosu kültürü ile yaklaşıp assoliste bolca para, yayın yönetmenine villa, sendikasızlaştırdığı muhabirleri ise üç kuruşa kapatması ile (açığın yemek davetleri, yurt dışı geziler ile kapatıldığını düşünerek) gazetecilik giderek küme düştü, gazeteciler ise dizilerde bile itilip kakılan tiplemeye dönüştü.

Kamu görevlisi gazeteci figürünü hâlâ temsil edenlerin çoğu sahadaki şerefli muhabirler, hâl böyle olunca çok uzun yıllardır sorunlar kişilere indirgenerek ‘kaka adamlar’a dönüştürülüp üstü örtülüyor: Kürt meselesi ‘çocuk katili Apo’ klişesi ile, SGK’nın özel hastanelerdeki uygulaması ile başlayan yolsuzluklar, AKP’nin sağlık politikası (2002-2019 yılları arasında Sağlık Bakanlığı hastanelerinin sayısı 774’ten 895’e üniversite hastanelerinin sayısı 50’den 68’e çıkarken özel hastaneler 271’den 575’e yükseldi) sanki birkaç kötü adam meselesiymiş gibi “yenidoğan çetesi” ile örtbas edilmeye çalışılıyor.

Mesele neredeyse 20 yıla yayılan bir süreç ve aileler yenidoğan üniteleri ile donatılmış özel hastanelerde çok uzun zamandan beri mağdurlar, yani mesele birkaç kötü adam olayı değil ama öyle imiş gibi paketleniyor. Basın yine başrolde...

Şimdilerde gündemde olan epey eski bir başka olay, yani TV /dizi sektöründeki tekelleşme ise sulandırılarak aşk hikayesi ve hırslı kötü kadın meselesine indirgenerek yine hasır altı edilecek.

Oysa evinizde, oturduğunuz koltuktan TV izlerken bile görebiliyorsunuz tekelleşmeyi, sektör üç beş yapımcının elinde. O kadar ki bir yapım şirketinin yöneticilerinden biri bir dijital platformun başına getirildi. O geldikten sonra yerli/yabancı en çok izlenen bu platformun hangi şirketlerden ne kadar iş aldığına bakarak bile Rekabet Kurumu işi çözer.

Kanalların eski yöneticilerinin daha sonra hangi yapım şirketlerine ‘danışman’ olduklarına bakmak........

© T24