12 Mart, 12 Eylül, 15 Temmuz, 19 Mart…
Diğer
27 Mart 2025
Peter ile 1970'li yılların ilk yarısında Ayasofya'nın önünde tanıştım. Ben İtalya'dan gelen bir kız arkadaşımı gezdiriyordum, o da bir grup İtalyan arkadaşı ile 'gözlem' turundaydı. Benden 12 yaş büyüktü ve Johnn Hopkins Üniversitesi'nde reklam dersi veren Troçkist bir İngiliz'di, eş durumundan İtalya'da yaşıyordu.
‘Elindeki Birinci sigarasını nereden alabiliriz?' ile başlayan muhabbet, Türk olduğumu öğrendiklerinde daimî bir ilgiye dönüştü, 12 Mart askeri darbesini, idamları, devam eden terör olaylarını, her gün sağdan ya da soldan gençlerin ölmesini nasıl yaşadığımı, her şeyi merak ediyorlardı. Arkadaşım Maria Rosaria ise hiç ilgilerini çekmedi, Napoli'de olan biteni umursamıyorlardı…
Henüz lise öğrencisi idim ama duyarlıydım, soruları sorunlarımdı, ertesi gün buluşmak üzere sözleştik, ben Sultanahmet yerine Topkapı otobüsüne binince buluşma yerine tam bir buçuk saat sonra gittik, ama grup orada, yağmur altında bekliyordu, hiç tanımadıkları bana inanmışlardı. O inanç 50 yıldır sürüyor...
Bol siyasi muhabbetli, bol kahkahalı geçen 4 günden sonra gittiler, Peter 'Yazarım' dedi. Türkiye, Sefarad kökenlerinden dolayı onu özellikle ilgilendiriyordu, İsmet İnönü'nün Kıptilere yaptıklarından, karısına yaş gününde Nazım Hikmet alacak kadar...
Lise yıllarımı düşündüğümde beni en mutlu eden şeylerden biriydi postacının getirdiği o kalın, kapsamlı mektuplar... Hemen açmıyor, derslerimi bitirip keyif ritüeli oluşturuyor öyle okuyordum, Nicaragua ile başlayan, Latin Amerika'da suçiçeği ve çocuk felci yüzünden gelen ölümleri anlatan, ağır teorik bölümlerini çok da anlamadığım onlarca sayfalık mektupları...
Beni merak ediyordu, çatışmalar arttıkça, günlük ölüm sayıları 40'ı buldukça daha da çok merak etmeye başladı. Bu merak, ben Ankara Üniversitesi'ne başlayınca endişeye döndü. Böyle bir ülkede nasıl yaşanır anlayamıyordu.
Ankara Üniversitesi'nin soğuk gri atmosferi, zincirlerle koridorda solcu avlamaya çalışan faşistler, yanmayan kaloriferler, kol gezen ölüm...
Göztepe'de oturan emekli subay babamı arıyordu artık. Onun arkadaşı gibi olmuştu. Beni arayamıyordu çünkü telefonum yoktu. Bir ara eve çıktım, sabit adresim oldu, hemen birkaç mektup yolladı.
Ama burası Türkiye, dış kaynaklı mektup da hoş karşılanmıyor, Tunalı Hilmi'deki güzelim evimiz üst kattaki profesörün kaygısı yüzünden basıldığında evde 'yasak' bir şey bulamayınca mektupları 'şüpheli' buldular, hepimizi toplayıp Emniyet'in tıklım tıklım dolu 6. katına yerleştirdiler.
Günler geçiyor, bize yönelik bir işlem yapılmıyordu. Neyi beklediğimizi anlamıştım, mektupları okutmak için İtalyanca bilen bir emniyet görevlisini…
10 günü geride bırakmıştık, nihayet sorgu sırası bana geldiğinde mektupları........
© T24
