Gerçek, çatlaklardan sızar: Bir rüya, bolca kar ve sinema
Diğer
23 Şubat 2025
Bu hafta İstanbul’a kar yağdı. Yukarıda kar, aşağıda şehir; uzun uzun sarıldılar birbirlerine. Kar taneleri ağır ağır süzülürken binaların, yolların ve sokakların üzerine yumuşak bir örtü serildi. Şehir, kendi hikâyesinin başka bir versiyonuna geçmiş gibiydi. Tanıdık ama bir o kadar da yabancı… Bir anlığına her şey olduğundan farklı göründü. Gerçekti, ama aynı zamanda değildi. Gerçeğin en saf, en kırılgan hali gibi.
Dışarı çıktığımda yüzleri aydınlanan, birbirlerine gülümseyen, fotoğraf çeken, kar topu oynayan insanlarla karşılaştım. Bu anın içinde, hayatın hızına kapılıp unuttuğumuz bir şeyi yeniden hatırlıyorduk sanki. O an sanatın gücünü düşündüm. Sanat yalnızca dünyayı yansıtmaz, ona dokunur, onu değiştirir. Walter Benjamin’in söylediği gibi, gerçekliği mekanik bir tekrar olarak taklit etmez; dönüştürür, anlamlandırır, yeniden üretir. Gerçekliği sabit ve değişmez bir şey olarak değil, katman katman açılan, sürekli değişen bir yapı olarak gösterir.
Sanat, bazen de gerçekliğin içindeki çatlakları görünür kılar. Dünyayı nasıl gördüğümüze müdahale eder, algımızı dönüştürür. Var olanı olduğu gibi vermekle yetinmez; alternatif gerçeklikler yaratır, farklı duyusal ve düşünsel deneyimler sunar. Sanat, yalnızca estetik bir üretim değil, aynı zamanda bir bilgi biçimi. Gerçek dediğimiz şeyin, tarihsel süreçlerin ve iktidar ilişkilerinin içinde kurulduğunu, zamanla değiştiğini hatırlatır. Bazen de tek bir gerçeklik yerine birden fazla gerçeği yan yana getirir. Gilles Deleuze’ün modern sanat ve sinemanın, çizgisel anlatıyı kırarak zamanın ve mekânın farklı boyutlarını iç içe geçirdiğini söylemesi gibi. İzleyiciyi sadece bir hikâyeye değil, o hikâyeyi nasıl gördüğüne dair bir sorgulamaya da davet eder sanat ve dünyayı görmekten çok, dünyaya nasıl baktığımızı değiştirme gücüne sahiptir. Gerçeği bütün halinde sunmaz, onun mümkün olan versiyonlarını gösterir, bazen üst üste bindirir. Bir anın içinde yakalar ama aynı zamanda o anın geçiciliğini de hissettirir. Karın şehri sarmaladığı bu haftada, sanatın ve sinemanın bu gücünü yeniden düşündüm. Bir film sadece bir hikâye anlatmaz, beni dünyaya başka bir gözle bakmaya çağırır. Bazen de en güçlü gerçek, bir yanılsamanın içinden geçerek kendini gösterir.
Belki de sinema, tıpkı kar gibi, gerçeğin üzerine düşüp ona yeni bir boyut kazandırır. Bildiklerimi bambaşka bir ışıkta görmemi sağlar.
Karlar yağmadan önce, Almanya’da bir sabah erken, beni hem gülümseten hem de ağlatan bir rüyadan uyandım. Babamla vedalaşmıştım. Babam merdivenlerden inerken onun bir daha dönmeyeceğini biliyordum. O da biliyordu. Yine de uğurluyordum onu, teşekkür ediyordum ona ve bir de sesleniyordum. Çünkü kayıp aslında sesi de elimizden alıyor ya. Seslenmeyi özlediğimden olsa gerek. Rüyanın içindeyken, onun gerçeğe ne kadar yakın olduğunu biliyordum. Gerçekle rüya arası bir yerde olduğumu hissediyordum.
Örneğin, “gerçek nedir ve nasıl görünür?” diye sorulsa, bu yazıyı gösterebilirsiniz. Bu yazı vardır, okunur, yazılmıştır. Ancak bu onun defalarca baştan yazıldığını, silindiğini, yeniden şekillendiği gerçeğini de değiştirmez. Gerçek, burada yalnızca bir içerik ya da bilgi değil; aynı zamanda bir süreçtir, dönüşendir. Walter Benjamin’in “tarihsel maddecilik” bağlamında dile getirdiği gibi, gerçeklik, durağan ya da değişmez bir olgu değil, geçmişin ve şimdinin diyalektik ilişkisi içinde sürekli yeniden kurulan bir yapıdır. Tam da bu nedenle, sanat ve sinema yalnızca bir dünyanın temsilini değil, o dünyanın nasıl kurulduğunu, nasıl farklı şekillerde yorumlanabileceğini de bize gösterir.
Sanatın, özellikle sinemanın, bize sunduğu şey salt bir taklit değil, bir yeniden üretimdir. André Bazin’in dediği gibi, sinema bir dünyanın doğrudan kopyasını vermekten ziyade, onu farklı zaman katmanlarıyla, bakış açılarıyla, kurgu müdahaleleriyle yeniden kurar. Sinemanın en güçlü yanı, gerçeğin tek bir yüzü olmadığını, onun birçok farklı biçimde ele alınabileceğini göstermesidir. Örneğin, Chris Marker’ın La Jetée (1962) filmi, zaman, hafıza ve kayıp üzerine düşünürken fotoğrafların durağanlığı ile sinemanın hareketli doğası arasında bir gerilim yaratır. Marker, sinemanın zaman algımızı nasıl dönüştürdüğünü gösterirken, izleyicinin gerçeğe dair algısını da........
© T24
