menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

18. İstanbul Bienali: 1

13 3
17.10.2025

Diğer

17 Ekim 2025

"Geçmiş asla ölmedi, hatta geçmedi bile”

- Wiliam Faulkner

Bu yazıya başlarken İstanbul Bienali’nin “Üç Ayaklı Kedi” metaforu üzerinden bakarak üç yazı halinde İstanbul Bienali’nin tarihi, kavramsal ve sanatsal analizini yapmaya karar verdim. Bu ilk yazı.

Sadece sanat bienalleri değil ama birçok sanatsal (Müzik, Jazz, Tiyatro, Sinema Festivalleri, Film Ekimi ve de Tasarım Bienali vb.) aktiviteyi de gerçekleştiren İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın 1987 yılında başlattığı ve bugün 18'incisi yapılmakta olan İstanbul Bienali’nin geldiği nokta hedefine doğru gitmeye devam ediyor.

İstanbul Bienali adı daha bienal olmadan 1987 yılında başladı. IKSV, Nejat Eczacıbaşı ile başlayan süreç içinde, 1972’de Aydın Gün’ün erken tarihlerde fark ettiği şey şuydu: “Meglopoller döneminin” yaklaşmakta olduğu bir zamanda, “İstanbul’u bir marka haline getirmek”. Aslında; biraz daha sonra 1990’lı yıllara gelindiğinde, ekonomi ulus refah-devleti modelinin bırakılıp, şehir merkezli bir yapıya dönerek, neo-liberal ekonomi-politikanın içinden geçerek şehirlerin dünya kapitalist merkezleri olmaya başladığı bir süreçte bienal ivme kazandı.

İlk sergi Beral Madra’nın koordinasyonunda, sanatçıların da kendi çabalarıyla verdikleri katkılarla başladı. 1989’da Beral Madra ikinci sergiyi yaparken artık “İstanbul Bienali” adını almıştı. Yapısını; 1895 yılında kurulan Venedik Bienali’nin Milli Pavyonlar modelinden çıkararak, İstanbul Bienali 1995 yılında, Venedik Bienali’nin küratörlü ana sergi alanı haline geldi. Küratör René Block ile birlikte, İstanbul Bienali Direktörü Fulya Erdemci’nin direksiyonunda Bienal, bu geçişi tercih etti.

Bu süreç zarfında İstanbul Bienali dünyanın sayılı bienalleri arasında yerini aldığı gibi en iyiler arasında sayılmaya başlandı. 2010 yılına geldiğimizde bir yandan özel müzelerin açılması ve çeşitlenmesiyle birlikte İstanbul bir merkez oldu ve “Avrupa Kültür Merkezi” olarak da kabul edildi. 2004 yılında açılan İstanbul Modern de yine büyük prestij sağlayan bir yer olarak dünya basınında yer aldı. İlk açılışından 2007 yılına kadar bu müzenin küratörlerinden biri olarak yakından yaşamış olduğum bu süreç yakın tarihin müzelerde açılış sergilerinin de zeminini hazırladı. Bugün artık diğer müzeler de hem İstanbul’da hem de Anadolu şehirlerinde yerlerini almakta ve dikkat çekici sanatsal faaliyetlere devam etmekteler.

En son, Jakarta merkezli 2000 yılında kurulan Ruangrupa Kolektifi’nin 15. documenta’sından itibaren tarih, coğrafi alanlar üzerinden okunmaya ve tartışılmaya başlandı. Ancak bu dünya tarihi olmaktan çok yerel coğrafyalar ve bölgeler........

© T24