menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suriye tiyatrosunda üçüncü perde

105 1
21.07.2025

Diğer

21 Temmuz 2025

Suriye Savaşı 2024 yılı aralık ayında “sürpriz” şekil ve hızda, ama hemen hemen sakin denilecek bir tarzda, Beşşar Esad’ın ülkeyi terki ve Heyet Tahrir’üş Şam (HTŞ) güçlerinin Şam zaferi ile sonlandığı için 13 yıllık çatışmalı dönemin nihayet bittiğini ve “mevzunun kapandığını” düşünenler çoğunluktaydı. Ancak daha o günlerde, bu köşede aldığım 9 Aralık tarihli ve “Orta Doğu’da Arap Sonbaharı” başlıklı T24 yazımda, Suriye’deki bu şiddetli sarsıntının asıl deprem değil, öncü olabileceğini dile getirmiş vemuzafferlerin sevinç çığlıkları sizi yanıltmasın, kötü günler bitti ve şimdi sırada daha kötü günler var” demiştim.

“Önümüzdeki dönemde yaşanabilecek zorunlu göç, etnik mübadeleler, katliamlar vd. artçı sarsıntılar vicdan sahibi her insanı üzmeyi sürdürecek,” şeklinde yaptığım değerlendirmenin yanı sıra, uyur gibi görünen bir tehdide de işaret etmiştim geçen yıl:

“Tel Aviv, Suriye topraklarında güvenli bölge/tampon bölge oluşturmak ve zamanla sınırlarını -belki Dera, Kuneytra ve hatta Suveyda’yı da içerecek şekilde- Golan’ın da ötesine geçmek üzere genişletmek için zaman kolluyor olabilir. Şu an sanki baş aktörmüş gibi (!) cihatçılardan rol çalıp sahaya inmesi “hoş olmaz,” “iyi görüntü vermez,” belki ama Dera ve Süveyda’yı Suriye ordu birliklerinin çekilmesiyle teslim almış olan cihatçı güçler kimi yerlerden buraları İsrail’e bırakırcasına çekilirse şaşırmamak lazım. Zaten çekilmezlerse de, İsrail arzuladığı tampon bölgeyi kurmak üzere bizzat sahaya inip, affedersiniz (!) zor kullanmak durumunda kalabilir.”

Daha yine ortalık sütliman gibi görünürken, kaleme aldığım 10 Mart 2025 tarihli ve “Suriye Tiyatrosunda İkinci Perde” başlıklı yazımda da, “bölgede yaklaşmakta olan yeni fırtına ve ‘asıl deprem’ bir İsrail yayılmacılığından ziyade, onu da aşan şekilde, bölgede ‘birden fazla İsrail’ görebileceğimiz bir sonuç üretirse çok da şaşırmamak gerekiyor" demiştim.

Ülkede önce Alevi, derken Dürzi katliamları sonrasında gelinen nokta, soğukkanlı değerlendirmeler yapmayı, olanların arkasındakini görmeyi mecbur kılıyor. “Suriye Savaşı”nı farklı etnik grupların birbirleri ile hesaplaşma ve boğazlaşması olarak değil, böyle okumak gerekiyor.

Aslında, Levant’ta 2011 yılı Mart ayında fitili ateşlenen harbin ilk perdesi, HTŞ’nin Aralık 2024 operasyonu ve Tahran nüfuzunun Şam’daki en somut temsilcisi olarak gösterilen İran yanlısı milislerin Suriye sahasından uzaklaş(tırıl)masıyla, yani Tahran’ın geriletilmesi ile sonuçlanmıştı. Bu arada, Suriye’de “yeni tampon bölge oluşturuyorum” diyen İsrail stratejik Hermon Dağı ile Dera kırsalındaki el-Mal tepesine asker konuşlandırıp kontrol altına almış, Dera ile Kuneytra kırsalları arasında bulunan yerleşimleri işgal ederek Şam’a 26 km yaklaşmıştı. Özetle, Tel Aviv- Tahran arasında uzanan 1600 km’lik hava sahasının Suriye ve Irak’ı içeren 950 km’si İsrail tarafından çeşitli yöntemlerle “tehdit” olmaktan çıkarılmıştı.

İkinci perde ise 13 Haziran Cuma günü İran’ın İsrail tarafından vurulmasıyla açıldı. O gün sabaha karşı Tel Aviv’den kalkarak Tahran’ı vurmaya giden savaş uçakları kat ettikleri yaklaşık 1600 km’lik hava sahasının 950 km’sini yıllardır yapılmış “mıntıka temizliği” (!) sayesinde herhangi bir düşman tehdidi olmadan geçebildiler. ABD ve İsrail geçen süre zarfında, önce Lübnan’ı, sonra Irak’ı, sonra da Suriye’yi kendileri için ciddi bir “düşman” olmaktan adım adım uzaklaştırmış ve 1979 İslam Devrimi ile Washington’un yörüngesinden tamamen çıkmış İran’da rejim değişikliği yapma operasyonuna adım adım yaklaşmışlardı. İran’ı vurmak zamanla Orta Doğu'da Çin'in artan nüfuzunu dengeleyecek, Rusya’nın Hint Okyanusu’na inmesinin önüne geçecek bir ağırlık merkezi inşa etme çabalarına en büyük katkıyı yapmak anlamına da gelecekti; yılların seyri içinde böyle bir önem de kazanmıştı İran operasyonu hedefi.

Ancak sürpriz bir saldırıya uğrayan İran savaşın daha ilk günlerinden Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Komutanı, Hava ve Uzay Kuvvetleri Komutanı ile nükleer bilim insanlarının da bulunduğu çok sayıda üst düzey figürü kaybetmesine rağmen, İsrail’in beklediği şekilde komuta kontrolünü yitirmemiş, şoku atlatıp toparlanmış ve Netanyahu’ya sahayı -çok sayıda İsrail vatandaşının panik halinde ülkeden ayrılmalarına da yol açacak şekilde- dar etmişti. Trump belki bu savaşta İsrail’e destek olarak sahaya sürdüğü B2 uçakları ve GBU-57 MOP bombalarıylabüyük bir güç gösterisi yapmıştı ama, İran ABD’nin 250 yıllık silahlanma çabası ve trilyonlarca dolarlık savaş yatırımlarına rağmen geri kaldığının görüldüğü bir alanda, hipersonik füze teknolojisiyle dünyanın gözleri önünde şovu çalmıştı. İsrail’in tüm gayretlerine rağmen, “stratejik sabır” politikasından vazgeçmeyen ve ABD’nin şedid öfkesini üzerine çekici, kışkırtıcı bir tutumdan kaçınan İran, çatışmaların kontrolden çıkmasına izin vermediği gibi, Netanyahu’nunOrta Doğu’nun tamamını bombalarla şekillendirme girişimine set çekmiş, saldırganın bu savaşı kazanmasına izin vermemişti.

Öte yandan ikinci perdede bir yandan Suriye Alevilerine ve Hıristiyanlara vd. yönelik ciddi bir kıyımın iktidardaki Sünni İslamcı gruplar tarafından hız kesmeden uygulandığına tanık olurken, bir yandan da İsrail’in Dürziler üzerinde bir nüfuz vitesini artırma çabasında olduğunu görmüştük. 10 Mart 2025 tarihli ve “Suriye Tiyatrosunda İkinci Perde” başlıklı yazımda, Suriye’deki durumun “bize biraz Irak’ta 2014 yılındaki durumu ve IŞİD’in pozisyonunu anımsattığını” yazmıştım: “Suriye’de birileri -Anglosaksonların “theatre” (tiyatro) dedikleri- askeri sahadaki koşulları “olgunlaştırmakla” meşgul sanki,” diye de eklemiştim.

Üçüncü perde 13 Temmuz günü açıldı diyebiliriz. O gün Suriye'nin güneyindeki Süveyda ilinde Bedevi Arap aşiretleri ile bazı Dürzi silahlı gruplar arasında küçük çaplı çatışmalar yaşandığını yazıyordu medya organları. Ardından 15 Temmuz'da hükümete bağlı birlikler Dürzi mahallelere girdi. Bu olur olmaz da İsrail ordusu, önce Süveyda’da bulunan Dürzi mahallelere konuşlanmış HTŞ temelli Suriye ordusu askerlerini, sonra “Dürzileri koruma” gerekçesiyle doğrudan başkent Şam'ı hedef aldı. Şam'daki genelkurmay karargâhı girişi ile Cumhurbaşkanlığı Konutu yakınlarındaki bir “askeri” noktayı vurmuştu İsrail. Hatta gazeteci Vanessa Beeley’nin kaynaklarına dayanarak dile getirdiği iddiasına........

© T24