Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Türkiye'nin Fabrika Ayarları
Diğer
13 Eylül 2024
Başlık Meriç Köyatası'nın kitabına ait ve alt başlığında Ekonomide Karşı Devrim ifadesi de yer almakta. Meriç Köyatası, Türkiye'nin özel televizyon macerasına başladığı dönemin önde gelen isimlerinden bir tanesiydi ve Magic Box Star 1'de haberlerin bitiminde yorumları ile olan biten hakkında değerlendirmelerde bulunurdu. Son kitabının gerçekten ufuk açıcı ve bir o kadar da düşündürücü olduğunu söyleyerek başlayabilirim. Her şeyden önce ekonomi bu ülkede herkesin çok ama çok iyi bildiği bir alan görünümünde olmakla birlikte başımıza ne geliyorsa yine bu çok bilmişliğimizden geldiği gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. İşte tam bu noktada yazar, önce kapitalizmin dünü, bugünü ve yarınına ilişkin çok nefis bir özet bakışı bizlere sunuyor. Savaşlar ve krizler arasındaki ilişkinin yanı sıra neoliberalizmin hayatımıza girişi ve teknolojinin kat ettiği devasa mesafe sonrasında geleceğe ilişkin öngörülerini paylaşıyor:
"Dünya neoliberal sistemin kırılmasıyla birlikte yeni bir siyasal ve ekonomik döneme girecek. Yeni bölüşüm modelleri-çatışmaları çıkacak. Olası iki yol görülüyor. Ya büyük sermaye ve teknoloji kontrolünde dijital diktatörlükler ve faşizm yaşayacağız. Ya da güçlü demokrasi ve güçlü sosyal devleti kuracağız" (s.30).
İkinci bölümden itibaren kitabın önce Osmanlı devletinin dağılış sürecine oradan da Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması dönemine odaklandığını ve okuyuculara bu doğrultuda toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatımızda nelerin yaşandığına ilişkin bilgilendirmelerin yapıldığını görüyoruz. İşte tam bu noktadan itibaren daha sonra fabrika ayarları diye niteleyeceği anlayışın, cumhuriyetin kuruluş aşamasında nasıl bir serüven içerisinde meydana geldiğini ortaya koyduğu satırlarla karşı karşıya kalıyoruz:
"Cumhuriyetin kuruluşu ve inşasına üç ayrı pencereden bakarsak, aydınlanma devrimlerinin ruhunu, çok daha iyi kavrayabiliriz. Bir pencere, cumhuriyetin, yeni devletinin hukukunun, üst yapısının kurulmasıdır. Başka bir deyişle cumhuriyetin birinci taşıyıcı kolonu, hukuktur, yeni yasalardır, anayasadır, devletin örgütlenmesidir. Osmanlı Devleti'nin batış nedenlerinden bir tanesi, sanayileşememesidir. Buradan hareketle cumhuriyetin bir diğer önemli taşıyıcı kolonu sanayileşme hareketi olacaktır…Aydınlanma devrimlerinin üçüncü önemli taşıyıcı kolonu, tarımda ve kırsal kesimde yapılacak olan hamleler. Bunun için birbirinin tamamlayıcısı iki önemli hamle var. Birincisi toprak reformu. Diğeri de kırsal kesimde eğitim hamlesi. Sonraki bölümlerde değineceğimiz gibi, karşı devrimin en büyük direnişi, hamlesi ve mevzi kazanması bu iki alanda oldu. Bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde aydınlanma devrimlerinin, kırsalda ve tarım kesiminde başarıya ulaşmamış olması yatar" (s.34-35).
Üçüncü bölüm Atatürk döneminde ekonomiye ayrılmıştır. Burada planlı ekonomiye geçiş süreci ve bunun için yapılan dış gezilere ilişkin de bilgiler yer almaktadır:
"1934 yılı başında Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlıkları tamamlanır. Sovyetler Birliği'nin kredi ve teknik yardım protokolü imzalanır. Kerdi 8 milyon dolara karşılık gelen 16,5 milyon Türk lirasıdır. 20 yıl vadelidir, faizsizdir ve en önemlisi geri ödemeler Türkiye'den yapılacak ihracatla olacaktır. 1934 yılı, sanayileşmede büyük hamlelerin yapıldığı yıl olur. Arka arkaya birçok Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) devreye girer" (s.55).
Dördüncü bölümden itibaren karşı devrimin Türkiye'ye girişi ve etkileri üzerinde durulmaya başlanıyor. Çiftçiyi topraklandırma yasasının daha en başından ölü olarak doğduğu dile getiriliyor. Mustafa Kemal'in bütün söylemlerine karşın bu konuda bir türlü istediğini gerçekleştirememiş olmasına vurguda bulunuluyor:
"Peki bu kadar güçlü olan Mustafa Kemal Atatürk, mecliste dört kez gündeme getirmesine rağmen neden Toprak reformu kanununu geçiremiyor? Toprak meselesi zor soru. Kolay bir yanıtı yok. O nedenle, bu sorunun yanıtını ararken, Osmanlı'da Tanzimat öncesi ve sonrası dönem toprak mülkiyeti ile cumhuriyetin ilk yıllarındaki toprak mülkiyeti gelişmelerine kısa bir göz atalım" (s.77).
Toprak reformu ile birlikte yürümesi gereken bir diğer husus ise köylülerin eğitim sürecinin hızlandırılmasıdır ki bu noktada köy enstitüleri aracılığıyla mesafe kat edilmeye başlanır ancak burada da benzer bir durum yine gelişmelerin akamete uğramasına yol açacaktır. Yıllar önce Ruşen Çakır ile yaptığı konuşmada rahmetli Şerif Mardin hocamız çok önemli bir ifadeyi kullanmıştı; Öğretmen, imama yenildi demişti. 1927 nüfus sayımında ülke nüfusunun dörtte üçünün kırda yaşadığı gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Bu dengenin 1985 nüfus sayımı sonrasında kentlerin lehine doğru (yüzde 53-yüzde 47) değiştiğini de ekleyelim. Yazar bu noktada Cumhuriyet Halk Partisinin nasıl bir yol izlediğini ve Köy Enstitülerinin kapanış sürecini yine bu bölüm içerisinde ele alıyor:
"İstiklal Savaşı ve Lozan kahramanı İsmet Paşa'nın, karşı devrime direnemediğini görüyoruz. Karşı devrimin toprak reformu ve köy enstitülerine yönelik darbesinden sonraki en büyük ikinci darbesi de yine, 1945'li yıllarda sonraki sayfalarda açıklamaya çalışacağımız baskılar sonucunda İnönü'nün ABD ile savunma anlaşması yapmasıdır. Bu anlaşmanın devamında ve özellikle Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye, ekonomik-askeri-siyasi olarak bağımsızlığını kaybetti ve Amerika'nın uydusu haline geldi" (s.97-98).
Kitabın içerisinde eleştireceğim noktaların başında gelen ele alınan dönemden günümüze dönük ışınlanmalar şeklindeki açıklamalar kısmı gelmektedir. Güncel ile dönemsel yaşananlar arasında ilişki kurma anlamında bir bağ var gibi gözükse de birdenbire olan bitenin ne olduğu anlaşılmadan yargı verilmesi gibi durumlar ortaya çıkabiliyor ki böylesi iyi kaleme alınmış bir kitap açısından ne yazık ki buna hiç ama hiç gerek yok!:
"Bugüne çok kısa bir dönüş yapalım. 1945 yılında cumhuriyetin kurucu iki unsuru CHP'nin ve ordunun muhafazakarlaşmaya, karşı devrime teslim oluşu ile Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki yeni CHP'nin tavrı çok net örtüştüğüne tanık oluyoruz. İki genel başkan döneminde de CHP içindeki Atatürkçü unsurlar temizlendi. Atatürk ve laiklik karşıt unsurlar tepeden inme parti üst yönetimine ve milletvekilliğine getirildi. Özellikle 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde Atatürkçü söylemden vazgeçildi, siyasal İslamcı partilerle ittifak yapıldı. CHP listelerinden 40 kadar siyasal İslamcı milletvekili olarak meclise taşındı. Türk Silahlı Kuvvetlerinden Atatürkçü subaylar uzaklaştırıldı, orduda tarikatların etkisi artırıldı" (s.99).
Kitap içerisindeki en uzun bölümlerden bir tanesi olan dördüncü bölümde İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi sonrasında yeni dünya düzeni ve buradaki Truman Doktrini ile Marshall Yardımı ve Sovyetler Birliğinin Türkiye'ye yönelik yaklaşımlarına da yer verilmektedir.
Beşinci bölüm 1950 ila 1960 yıllarına ve bu dönemdeki Demokrat Parti iktidarının, Amerika Birleşik Devletleri ile olan bağlantısı ile ortaya çıkan yeni gelişmelere, örneğin NATO'ya üye olma ve sonrasında olup bitenlere ayrılmıştır:
"Dönemin en önemli ekonomik göstergesi, dış ticaretin sürekli açık vermesidir. Türk ekonomisi 1948 yılına kadar dış ticarette hep fazla verirken Marshall Planına dahil olup dış yardım almaya başladıktan bugüne kadar sürekli dış ticarette açık veren ülke konumuna girdi. Bu batağa saplanmada özellikle 1952 sonrası uygulanan politikalar etkili oldu" (s. 128).
Altıncı bölümde 1961-1980 planlı ekonomi-çalkantılar ve askeri darbelere ayrılmıştır. Türkiye'nin toplumsal tarihinin ekonomi ile olan bağlantısını öğrenmek isteyenler........
© T24
visit website