Futbolda eşitsizliğin bedeli
Diğer
28 Ağustos 2025
Başlık sevgili dostum Tuğrul Akşar’ın son kitabının ismini taşıyor ve söz konusu çalışmanın içinden geçmekte olduğumuz süreci anlamamız açısından çok daha fazla ipuçlarını bünyesinde barındırmakta olduğunu belirterek yazıya başlamak istiyorum. Her şeyden önce karşımızda altı yıllık bir emeğin ürünü olan ve dört yüz yetmiş üç sayfalık devasa bir eser var. Çalışmayı basım aşaması öncesinde okumuş ve önsözüne ‘ekonominin izinde futbolu takip etmek’ başlığıyla bir yazı yazmıştım. Dikkatimi çeken husus bu kez karşımda daha önceki çalışmalardan çok daha fazla ekonominin kavramlarını çok daha yalın bir biçimde bize anlatan bir yazım dilinin olduğuydu. Üstelik ekonominin kavramlarını ve tartışmalarını futbolun değişen ve dönüşen yapısı üzerinden ülkemizde kendisinden başka çok fazla bir yerde göremeyeceğiniz oranda istatistiki verilerle harmanlamayı da başarmaktaydı. Gini Katsayısı, Palma oranı, Pareto optimumu, Mülksüzleştirme politikası vb. kavramları bu kez futboldaki karşılıkları üzerinden okuma fırsatını elde ediyordunuz. Bu çalışmanın Tuğrul Akşar’ın ustalık eseri şeklinde nitelendirebileceğimiz özellikleri bünyesinde barındırmakta olduğunu söyleyebilirim. Yazarın ekonomi, siyaset, sosyoloji ile spor bağlantısını çok daha somut bir biçimde ortaya koymanın yanı sıra üstelik bütün bunları yaparken de ekonominin sadece rakamlardan ibaret olmadığı gerçeğini bizlere net bir biçimde gösteriyor.
Son birkaç yıl içerisinde ülke futbolunda transfer döneminde yaşanan gelişmeler ile dünya futbol piyasasında olup bitenler göz önünde bulundurulduğunda karşımıza çıkan ilk husus hiç kuşkusuz dengesiz bir yapının giderek daha fazla hem dünyada hem de ülkemizde etkisini arttırmakta oluşudur. İşte tam bu noktada yazar kitabın hemen başında şu alt başlık üzerinden durumu net bir biçimde ortaya koymakla kalmıyor aynı zamanda bu durumun yarattığı/yaratacağı etkileri de daha iyi anlamamıza yarayacak açılımları bizim önümüze koyuyor: ‘Futbolda tüm sorunların kaynağı son tahlilde gelir dağılımı dengesizliğine çıkar. Bu kitap aslında futbolun büyümesini ve yaratılan pastanın bölüşümünü irdeliyor…Gelirin yaratılmasında kullanılan üretim faktörlerinin büyümeden aldığı pay, üretim sürecinin gerçekleştiği ekonomik ve siyasi yapılanmanın izlediği politikalara göre belirlenmektedir. Bu da kendisini pratikte gelir dağılımı dengesizliği olarak somutlamaktadır. Üreten ile bölüşen arasındaki çıkar çatışması, herkesin yararına olabilecek bir şekilde bugüne kadar çözülememiş toplumsal bir konudur. Tarih boyunca devam eden bu dengesiz yapı sonuçta bir tarafta refah yaratırken diğer tarafta yoksulluk ve sefalete neden olmuştur. Futbolun tarihine bakıldığında da aynı sosyo-ekonomik gerçekliği görürüz. Bu gerçekliğin kaçınılmaz sonucu ise yeşil sahalara yansıyan dengesiz ve haksız rekabettir. Haksız ve dengesiz rekabet ise futbol ekonomisinin bir başka paradoksudur. Bir yandan daha çok para kazanmak isteyen aç gözlü merkez ligler, diğer taraftan rakibi orta ve uzun vadede öldürecek bir ekonomik-sportif politik yapılanış…Futbol kaynaklarının ve gelirinin dengesiz dağılımı, rakibi ortadan kaldıran bir sonuca yol açar. Oysa, rakip ne kadar güçlüyse, futbolun heyecanı ve kalitesi de o denli yüksektir. Bilinmezlik daha da artar. Bu ise daha fazla para demektir. İktisat teorisinde olduğu gibi futbolda rakibinizi yok ederek kar maksimizasyonu yapamazsınız’ (s.3-4). Süper ligin giderek iki takımlı bir görünüme doğru kayıyor olması ve rekabetin gittikçe acımasız bir hal alması tesadüfen gerçekleşmedi. Bu anlayış devam ettiği sürece sonucun belirsizliği ilkesi üzerinden vurgu yapılan ‘top yuvarlaktır’ veyahut ‘maç 90 dakika her an her şey olabilir’ klişeleri artık sadece birer klişe olarak kalmaya mahkumdurlar.
Dünyada yaşanan ekonomik eşitsizliğin her geçen gün biraz daha fazla arttığı ve bunun yarattığı olumsuzlukların da dünyayı çok daha kaotik bir hale doğru götürmekte olduğu bir dönemden geçiyoruz. Söz konusu eşitsizliklerin ve yarattığı dengesizliklerin futbol üzerinde de benzer sonuçlara yol açtığını ve bu durumun son yüz elli yıldır insanlığın en kitlesel eğlence aracı olarak nitelendirilen futbol olgusuna zarar verdiğini de göz ardı etmemek durumundayız. İşte tam bu noktada yazar hem bu gelişmelerin arka planındaki etmenleri gözler önüne sermeyi başarıyor hem de futbol özelinde neler yapılabileceği hususunda önerilerini sıralıyor. ‘Toplumsal gönenç düzeyin yükseltilebilmesi, bireylerin refahlarının artırılmasından ve mutluluğundan geçer. Ancak, mutlu bireyler ulusal refahın yükselmesine katkı sağlayabilirler. Fena halde yaşama benzeyen futbol için de aynı şey geçerlidir. Kulüplerin ortak mutluluğu, futbolun ve tüm futbol aktörlerinin mutluluğudur. Mutsuzluk çevre ve yarı çevre ligler için bir kader olmamalıdır. Bu kitapta eşitsizliği, özellikle de futbolda eşitsizliği, oyunu daha adil bir oyun haline getirebilmek için:
Bu sayede ‘fair play’ (adil oyun) sözde kalmamış olacak. Gerçekten de adil olmaktan uzaklaştığı sürece, futbol oyun olmaktan çıkıyor, kitlelere sportif ve hoşça zaman geçirtebilme yetisini kaybediyor ve ‘paranın konuştuğu’ can sıkıcı bir aktiviteye dönüşüyor’ (s. 9).
Yazar futbolun son yirmi beş yıl içerisinde nasıl bir dönüşüm süreci içerisinden geçtiğini hem veriler üzerinden hem de bu verilerin eleştirel bir perspektifle birlikte okunması üzerinden bizlerle paylaşıyor. Futbolun yapısal değişiminde iki önemli dönüşümün gerçekleştiği üzerinde duruyor. Bunlardan ilki, ‘parasallaşıp ticarileşen futbol finansal bir karaktere büründü. İkinci önemli değişim ise Avrupa futbolunda merkez ve çevre lig yapılanması yaşandı. UEFA aracılığıyla süreç içinde tesis edilen bu yapı bir yanda ekonomik, finansal ve sportif olarak futbolu domine eden, futbol pastasından ve kaynaklarından daha fazla pay alan beş büyük ligi (Premier League, Bundesliga, La Liga, Serie A ve Lig 1) merkez lig olarak konumlandırırken, diğer tarafta elli ülkenin içinde bulunduğu yarı çevre ve çevre lig yapılanmasına yer verildi. Bu paradigmatik değişikliklerle, merkez liglerin Avrupa futbolundaki hegemonyaları daha da pekiştirilip refah seviyeleri daha da artırılırken, diğer tarafta ülkemizin de içinde bulunduğu yarı çevre ve çevre ligler ise sefalete ve finansal krizlere itildi. UEFA’nın mimarı olduğu bu temel değişim ve dönüşüm, bu ligler arasında derin gelir ve servet farkları oluşturdu’ (s. 11-12). Başta Premier League olmak üzere söz konusu liglerin bir başka ifadeyle İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa liglerinin yarattığı etkinin hem futbolun en yetenekli aktörlerini bünyelerinde toplamaları hem de uluslararası........
© T24
