menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Eğri oturup doğru konuşalım: Enflasyon, vergi toplama gücü olmayan yönetimlerin politikasıdır

18 0
14.08.2024

Diğer

14 Ağustos 2024

Düşününce “eğri oturup doğru konuşmak”, eyleminizin, sözünüzün hesabını vermek olarak anlaşılabilir.

Hesap vermek doğru yönetimin, (governance) dört temelinden biri. Diğerleri, sorumluluk, saydamlık, eşitlik. Söz governance’a gelmişken onun ne olduğuna, nereden çıktığına bir kez daha bakalım, çünkü yaşamımızın önemli bir kuralı ve maalesef “yönetişim” olarak Türkçeleştirilmesiyle içeriğini yitiriyor. Ben doğru yönetim diyorum, herşey doğru sözcüğünde saklı.

Governance tarih boyunca toplumların karşılaştığı bir sorun. 1215’te İngiltere Kralı John, soyluların kendisinin yetkilerini yanlış kullandığından şikayet etmeleri üzerine Magna Carta adlı “şartı” imzalıyor. O dönemde toplumda kralın karşısında soylular var, ama Magna Carta kralın tüm topluma karşı eşit, sorumlu ve saydam davranmasını, edimlerinin hesabını vermesini taahhüt altına alıyor. Kısaca hükümet etmenin şartlarını ifade ediyor. Bu kural devlet yönetiminde olduğu kadar, şirket, aile yönetiminde, hatta bireysel olarak günlük davranışlarımız bakımından da geçerli.

Governance konusu ABD’de Enron şirketinin yöneticilerinin kötü yönetimleriyle şirketi zor duruma sokmaları üzerine 2001 yılında yeniden ve önemle gündeme geliyor. Günümüzde şirket yöneticileri, hükümet yöneticileri kadar önemli. Çünkü edimleriyle hissedarların menfaatlerini etkiliyorlar.

Enron yöneticileri çeşitli muhasebe tekniklerini kullanarak, şirketin borçlarını sakladılar, böylece yükselen kârları muhasebeleştirerek şirket değerini yükselttiler. Hem daha yüksek temettü dağıttılar, hem de daha fazla prim aldılar. Oysa şirketin çeşitli şekillerde “yapısallaştırılan” borçları durduğu yerde duruyordu. Bu işlerin sonunda, denetim şirketi Arthur Anderson kapandı, şirket yöneticileri de ağır hapis cezalarıyla yaptıklarının hesabını verdiler. Neoliberal sistemin günahı, finans sektörünün uygulamalarıyla ortaya çıkmış oldu.

Bu herkes için ders oldu, ülkeler sermaye piyasalarında kullanılmak üzere kurumsal yönetim ilkeleri belirlediler. Türkiye’de Sermaye Piyasası Kurulu aynı yolu izleyerek kurumsal yönetim ilkelerini yayınladı. Bugün şirket yönetim kurullarında görev yapan “bağımsız yönetim kurulu üyeleri”nin görevleri böylece belirlenmiş oldu.

Yönetişim kelimesine gelince, günümüzde moda olan yeni kelime üretme çabalarına uygun olarak bu kelime yaratıldı. Ancak bu yapılırken, kelimelerin etimolojisi, yani kökeni, cümle içindeki anlamının zaman içindeki evrimi incelenmedi. O dönemde danışmanlık çalışma vermek üzere kurduğumuz “iyi şirket Danışmanlık A.Ş.”nin çalışmalarıyla konuya tarafa olduk. Yönetişim kelimesine itiraz edince aldığım yanıt, “inat etme, kelime tuttu” oldu; kelime mayonez mi ki tutup tutmaması önemli olsun.

Ben bilim adamıyım ve sözlüğümde inat yoktur, ispat veya yanılgıyı kabul vardır. Vaktiyle Mülkiye’de iki öğretim üyesi arkadaşımız, koridorda yürürken kelime yaratır, uydururlardı. Daha sonra bu kelimeleri TDK'ya intikal ettirirlerdi. Yazıyı hazırlarken TDK’nın yeni sözcükleri arasında “ödünçleşmek” fiiline rastladım, ödünç alma/vermenin ne günahı vardı? Amaç nedir, zaten okumayan özürlü toplumu tamamen uzaklaştırmak mı?

Yazının amacı ekonomi alanında eğri oturup doğru konuşmaktı. Hafta içinde bir arkadaşımın, bu konuda haklı olarak titizleniyorsun, gerekçeni açıklasana demesi üzerine doğru yönetime biraz zaman ayırdım.

Enflasyon konusu, alınan önlemlerin yetersizliği sürekli olarak tartışılıyor. Zaman zaman yapısal önlemlerden, hukuk, adaletten söz ediliyor. Geçim zorlukları toplumun önemli kesimini etkiliyor; ancak burada tuhaf bir durum var. İktidarın nakit yönetimi, hükümet etmesi diyemeyeceğim, hem kentlerde hem kırsalda seçmenini kimi zaman göstermelik çay paketi, kimi zaman ayda 3-5 bin TL dağıtarak elde tutması ve bunun üstüne yapılan sosyal transferler kimin geçim zorluğu çektiği sorusunu karşımıza getiriyor. (1)

Fiyat düzeylerini, astronotların aya veya bir başka gezegene ayak basması veya bir başka ender rastlanan doğa olayı gibi izliyoruz. Duyarlığımızı yitirdik. Nereden medet umacağımızı şaşırmış durumdayız. Korkarım “alışıyoruz”, tıpkı anayasanın delinmesine alıştığımız gibi. Ama dikkat edelim, böyle giderse bir metre 100 santimetra olmaktan, bir kilogram 1.000 gram olmaktan çıkar, kendimizi avcı, toplayıcı dönemde buluruz.

Bunlar olurken, ABD’de FED’in olası faiz politikasının, işsizlik göstergelerinin uyarmasından panik olan Japon Merkez Bankası’nın yarım puanlık faiz yükseltmesi her yerde şaşkınlık yarattı. Japon Merkez Bankası panik olmakta haklı, çünkü ABD hazine kağıtlarının iki önemli yatırımcısından biri Çin, diğeri Japon........

© T24


Get it on Google Play