menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ABD yeni güvenlik stratejisi ve küreselleşme

14 1
10.12.2025

Diğer

10 Aralık 2025

Kasım ayında Beyaz Saray olarak bilinen ABD Başkanlık Ofisi yeni Güvenlik stratejisini açıkladı. ABD coğrafya olarak tehdit altında değil. Ekonomik olarak üretim planında ticaret açığı vermenin ve bununla bağlantılı olarak “orta batı”nın, yani II. Dünya Savaşı’ndan beri ABD’ni büyüten endüstri gücünün rekabet gücünü yitirmesi, Donald Trump’ı Beyaz Saray’a taşıyan faktörlerin başında geliyor. Bu sürecin sonucu olarak, teknoloji ve eğitim alanlarında kendisini yenileyemeyen nüfusun karşılaştığı işsizlik, Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” kampanyasının yakıtı oldu. Bu süreci besleyen diğer dinamik ise küresel ticarette rekabet gücünü yitiren ABD endüstrisinin sahiplerinden kaynaklanıyordu. Trump’a her iki seçimde de parasal kaynak sağlayanlar bunlardı. Başkanlık seçimlerini izleyenler, ABD haritasında kırmızı bölgelerin nasıl nisbi büyüklüğünü koruduğunu hatırlayacaktır.

Ekonomi alanında benzer gelişmeler, Avrupa’da da görülüyor, şu farkla ki, bu gelişme kendisini göçmen karşıtlığı teziyle sağ seçmende gösteriyor. Avrupa’nın bir farkı da, başta Almanya olmak üzere, ülkelerin izlediği ekonomi politikası çalışanların teknolojiyle bağını kopartmaması, bilakis onu desteklemesidir. Avrupa buluş alanında ABD’nin, Çin’in, Kore’nin gerisindedir. Nitekim, Japonya ve ABD’nin teknolojik hamlesinin başta Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde uyardığı tehdit algısı, 1960’lara kadar geri gider.

Trump’ın yeni güvenlik stratejisinin odak noktalarından birisi savunma ve özellikle ABD’nin Avrupa’nın savunması alanında sorumluluk alma isteğinin neredeyse kalmamasıdır. NATO, II. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1949 da, o dönemin ne önemli tehdidi olan ve özellikle Stalin’le birleşen Sovyet tehdidi karşısında ‘batı bloku’nun tek vücut olarak kendisini koruma ihtiyacının sonucu olmuştu. 1945-55 yılları arasında oluşan “soğuk savaş” batının ortak savunma ihtiyacını beslemiştir.

1961’de inşa edilen Berlin Duvarı, 1955-75 yılları arasında Uzakdoğu’da Vietnam Savaşı (insan hayatı maliyeti: 3 milyon Vietnamlı, 300 bin Kamboçyalı, 60 bin Laoslu, 59 bin ABD askeri) soğuk savaş gerginliğinin sonucudur.

İki farklı olay özetledim, birincisi ABD’nin bayraktarlığını yaptığı antikomünizm ve karşısında SSCB’nin yayılmacılığından kaynaklanan çatışma ortamı, ikincisi bunlar olurken 1960’lı yıllarda çipin bulunmasıyla başlayan teknolojik devrimin yol açtığı yeni dönem.

Bu arada başka bir şey oldu. Başta Amerikan sermayesi olmak üzere üretim ulusal sınırların dışına çıkmaya başladı. Önceki yazılarımda ABD’li iktisatçı Raymond Vernon’un 1971 yılında yayınlanan “Sovereignty at Bay” adlı çalışmasından söz etmiştim. Bir yandan soğuk savaş koşulları hissedilirken, aynı zamanda sermaye yeni pazar arayışıyla başka ülkelere gitmeye başladı. Böylece egemenlik artık sermayedarın ülkesiyle sınırlı kalmadı, başka ülkelerde doğan yatırım olanaklarını değerlendirdi.

Bu süreç bir yandan gelişmekte olan pazarların izlediği serbest bölge ve benzeri politikalar, öte yandan finans sektörünün, uluslararası sigorta kuruluşlarının geliştirdiği mekanizmalar tarafından desteklendi. Berlin duvarının yıkılmasının ardından 1991’de Minsk anlaşmasıyla SSCB’nin dağılması yeni bir dünyanın doğmasına yol açtı.

İlginç bir tablo ile karşı karşıyayız, 1970’li yıllarda batı sermayesi dünyaya açılıyor. Yeni yatırımlar, çip teknolojisiyle birlikte şirketler, küresel pazarları ve imkanları önlerine getiren iş modelleriyle karşı karşıya geliyorlar. Üretim sürecinde ara mallarının uygun tedarikçilerden sağlanması evvelce şirketlerin “kıskanç stratejileri”nden etkilenirken, artık rekabet edebilmenin en önemli etkenine dönüşüyor. Evvelce ara malını tedarikçiye sipariş verirken ondan bilgi saklayan........

© T24