menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ABD-Çin: Serbest ticaret ne oldu?

16 3
03.09.2025

Diğer

03 Eylül 2025

ABD (solda) ve Çin bayrağı (Fotoğraf: Arşiv)

Serbest piyasa, serbest ticaret, bunlar ekonomik yaşamın temelleri. Sapmalar olmuyor mu, elbette oluyor; kapitalist ekonominin özellikleri arasında aksak rekabet, tekel, kartel, alıcı tekeli (monopson) gibi örnekler şirketlerin fiyat farklılaştırmak için başvurdukları uygulamalardır. Gelişmekte olan ülkelerde hükümetin kendisine gelir yaratmak için başvurduğu dolaylı vergiler işlem maliyeti yaratarak şirketlerin hesabını bozar, bu da rekabet gücünü etkiler. Bu sorun Değer Zincirinin Evriminde ayrıntılı olarak incelendi. Hükümetler, işçi sendikalarının ücret mücadelesinde başvurduğu grevlere karşı grev yasağı ile yabancı sermayeli şirketlere koruma zırhı sağlamak ve böylece onları ülkede yatırım yapmaya özendirmek için serbest bölgeler ihdas eder.

Gelişmekte olan ülkelerin başvurduğu bir başka politika, ithal ikamesidir. Bunun amacı ithal mallarının yurt içinde üretilmesini özendirmek için bunlarını üretimini ithalata karşı korumaktır. Türkiye bu politikayı 1960’ta başlatılan plânlı kalkınma döneminde uygulamış ve 1980’e kadar sürdürerek yapmıştır. Kore 1960’lı yıllarda başlattığı ithal ikamesini bir süre sonra ihracata yöneltmiş, hatta Samsung, Hyundai gibi şirketler ABD’ne ihracatı arttırmak için üretimi oraya kaydırmışlardır.

ABD’de 1823’te başkan James Monroe döneminde onun adıyla uygulamaya konulan Monroe doktrini, yalnız ticaret değil, tüm uluslararası ilişkilerde ABD’ni tüm diğer ülkelerin müdahalesine kapatmayı amaçlamıştır. Kısıtlanan sadece ticaret değil, tüm uluslararası ilişkilerdir. Gerekçe, eski dünya Avrupa’nın, yeni Dünya ABD’ne, müdahale etmesini önlemektir. 19. yüzyılda uzun bir emperyal kolonyalizm dönemi yaşayan Portekiz, İspanya, Hollanda gibi ülkeler, Amerika kıtası üzerinde askeri, ekonomik hedefler beslemişlerdir. Monroe doktrini bunu engellemeyi amaçlıyordu. Bu örnekte ticaret kendiliğinden kısıtlanmaktadır. Bugün D. Trump aynı hevesleri Kanada, İzlanda için ifade ediyor.

Trump’ın merkantilist MAGA (Make America Great Again) politikası, ABD’yi 19. Yüzyıla geri götürmektedir. Ancak soğuk savaş döneminde ABD bütün ülkelerin dış ve iç politikalarına çok karışmıştır. Bu kez MAGA çerçevesinde hedef ithalâtı azaltmak ve Avrupa ülkelerinin kendi askeri korunma giderlerini yükseltmeleri gereğinden yola çıkarak tanımlanmıştır. Bunun üzerine başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri, deyim yerindeyse ABD’nin restini görerek, savunma bütçelerini büyütmüşlerdir. Ticaret konusu ve özellikle ABD’nin Çin’le dış ticaret açığı verdiği iddiası yıllardır ayrıntılı bir içerikle tartışıldığı için burada bu iddianın doğru olmadığını, ticaret açığının veya fazlasının katma değer ihracat veya ithalatı bağlamında tanımlanması gerektiğini tekrarlamakla yetineceğim.

MAGA politikası kendisini D. Trump’ın günü, gününe uymayan, duygusal ve fevri uygulamalarıyla göstermektedir. Korumacılık bağlamında değinmek istediğim diğer konu, Washington DC’nin, izlenen ekonomi ve teknoloji politikalarıyla şirketlere sağladığı önemli parasal destektir. ABD bir yandan Çin Komünist Partisi’ni şirketlere destek olduğu için suçlarken alâsını kendisi yapmaktadır. Örnek olarak ABD hükümeti en önemli chip üreticilerinden Intel şirketini desteklemek için şirketin hisselerinden yüzde 10’nu satın almış, böylece INTEL’e 8.9 milyar dolar nakit sokmuştur.

Ticaret bakanı H. Lutnick bununla da yetinmeyeceklerini, Lockheed gibi endüstri gruplarına da hissedar olabileceklerini söylemiştir. ABD devletinin kritik endüstrileri destekleme politikası bununla sınırlı kalmamaktadır. Pentagon Temmuz ayında, Nevada eyaletinde bulunan, nadir metal üreticisi MP Materials şirketi........

© T24