menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Namık Tan'ın bilinmeyenleri...Batı'ya hizmet, çift pasaportlu hayatlar

11 0
14.10.2025

CHP kurulduğu günden beri muasır medeniyet seviyesini ve hedefini Batı başkentlerinin saatlerine göre ayarladı. Bunu topluma ve tarihe medeniyet tercihinde gömlek değişimi olarak sundu.

Batılışama süreci aslında CHP’den çok önce başlamış bir şeyse de bu süreç kendi anti-tezini, tekâmülünü ve eleştirisini taşıyordu.

Namık Kemal, Hürriyet kasidesini yazarken yahut Şinasi Tercüman-ı Ahval’de aklın kıstaslarını Batı kaideleri ile çizerken bile günün sonunda kendilerinin Batı’dan başka bir şey olduklarını biliyordu. O yüzden Namık Kemal “Renan Müdâfaanâmesi”ni kaleme alırken aynı Şinasi İslam’ın içtihat kapılarını yeniden açmaya uğraşıyordu.

Bizde Batılılaşma sürecini başlatan aydın kadrosu kompleks sahibi değildi, belki hayrandı; ama yine de kendileriydi.

CHP’nin üzerine inşa olduğu akıl ise tamamen tek yönlü bir Batı hayranlığı olurken bunun halkımıza aksülameli (tepkisi) tarihte Firavunların dahi kendisine layık bulamadığı ölçüde bir kibir hezeyanı olacaktı.

Daha Lozan’da CHP Batı’nın aferinine dünyaları verdi

Bugün, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Batı Başkentlerine ülkesini şikâyet ediyor olması, onların alkışı ve aferinini siyasi bir zafer olarak değerlendiriyor olması CHP geleneğinde gayet doğal bir hadisedir.

Bu teslimiyet hali İsmet İnönü’nün vücudunda daha Lozan’da ete kemiğe bürünmüştü. Hatıratlardan ve dönemin belgelerinde acı şekilde görüyoruz ki delege heyetlerinin alkış akisleri bazı vatan topraklarının el değiştirmesinden daha büyük heyecan yaratabilmekteydi.

1930’larda halk evlerinde bir amentü gibi “İlerleme” adı altında nutuklar bir dini ritüel gibi okutulurken zavallı Türk köylüsü kendi mukaddes kitabını dilinde okuyamıyor ve çocuklarına öğretemiyordu bile.

1950 senesinde iktidarı kaybettiğinde bu zihniyetin muhalefetinde en büyük söylem ve eleştiri “Batı demokrasisine ihanet” lafzı üzerine inşa edilmişti.

Bu durum 12 Eylül öncesinde de değişmeyecek Bülent Ecevit her fırsatta Brüksel’e koşup ülkesini şikâyet etmeyi siyasi bir marifet olarak görüyordu.

Bu gelenek halk partisinin kodlarına öyle işlemişti ki milletten önce koşup Brüksel’e gitmek artık siyasi bir mücbire hatta emre dönüşmüştü.

CHP’nin Batı’ya duyduğu hayranlık, hiçbir zaman felsefî bir içerik taşımadı. Ne Kant’ın ahlakı ne Locke’un özgürlük........

© SuperHaber